RESIM PAYLASIMI
Mini blog hikaye ''Dörtlü Kaos Mimarları''nı okudunuz mu? Yakın tarihin esrarengiz cinayetlerinin ardındakiler ve inanılmaz zihin kontrol teknikleri.. Hepsi ve daha fazlası gerilim ve gizem dolu mini blog hikaye ''Dörtlü Kaos Mimarları''nda..

27 Ekim 2013 Pazar

Leyla ile Mecnun Finali

TRT dizileri öyle reklam aralarında bakılan, çok da illa ki takip edilesi diziler olmamıştır çoğunlukla.. Hiçbir zaman özel kanallardaki fenomen olan dizilerin popülaritesine yetişememiştir. Bir istisna ile..

Leyla ile Mecnun

Mahalle dizisi modeli Bizimkiler ile temel atmış, Mahallenin Muhtarları, İkinci Bahar, Kaygısızlar gibi öncülerle L&M dizisinin bir anlamda yolunu açmıştır. Sıcak, samimi ve bizden karakterler.. Absürt komedi yaparken, duygusal altyapıdan ödün verilmemiş bir diziydi.. En komik anlarda tependen kaynar sular boşaltırcasına canını yakan ve en duygusal anlarda o bilindik disk sesi ile absürt dünyaya geri döndürüp gülümseten bir dizi idi.. Mecnun ve Leyla karakterleri, rüyadan gerçek hayata giren Ak Sakallı dede ve mahalledekilerin hayat hikayelerini yansıtırdı. Bir türlü aşka yelken açamayan Mecnun ve kavuşamadığı Leyla ile her karakterin kendi hayatlarının beyazcamda artık o kadar da sık görülmeyen arkadaşlık dokusuyla sağlamlaştığı hikaye örgüsü bir anda diziyi fenomen haline getirdi. Kısacası çok sevdik..

Sevdik ama.. herşeyin bir sonu vardı ve her ölüm gibi her son da biraz erkendi. Siyasal çekişmeler devlet kanalından uzaklaştırdığı gibi projenin de bitmesine neden oldu. Hayranları tekrar başlaması için dizinin de içerik olarak beslendiği sanal dünyada birçok eylemde bulundular.. İmza kampanyaları düzenlediler.. Ancak olmadı.. Dizideki o sıcak dostluk hayran kitlesine de sirayet etmiş, Serkan Keskin herkesin İsmail Abisiydi.. Ahmet Mümtaz Taylan herkesin İskender babası ve Leyla herkesin o kavuşamadığı ilk okul aşkıydı.. Seyircinin kendisini bu kadar içselleştiren çok nadir yapımlar vardı.. Bu ayrılık seyirciyi naftalin kokulu diziyi çok özletecekti..

Ben de Özledim


Ekip hayran kitlesini kırmadı ve kadroyu bozmadan yeni bir işe girdi. Mecnun 'un yatağının başucunda fotoğrafı, cep telefonu melodisi ve hüzün zamanlarında üzümle sarhoş olurken dillerden düşürmediği Ferdi Tayfur 'un ''Ben de Özledim'' i ile geri dönüş yaptı.. İlk bölümde de bombayı eski dizinin senaristi Burak Aksak patlattı. L&M hayranlarını bir şok bekliyordu.. Herkesin boğazında bir hıçkırık düğümlenecekti..

L&M Finali:


Önce senarist Burak Aksak 'ın dilinden finali dinleyelim. Daha sonra bu yazının ana fikrine odaklanacağız:

''mecnun ilkokuldayken bir kaza geçiriyor ve yatağa bağlı kalıyor. 
ama böyle hani bırak yatağa bağlamayı konuşamıyor bile çocuk. 
böyle sadece bakıyor yatağında. 
annesi ilgileniyor böyle sürekli onunla. 
baba taksici. ama kadın bir süre sonra o kadar beziyor ki çekip gidiyor. 
iskender de işi gücü bırakıp böyle mecnun ile ilgileniyor. 
yani bizim şimdiye kadar izlediğimiz herşey mecnun’un kafasından geçen şeyler. 
biz hep onları izledik.''
''mesela kaan, mecnun’un ilkokul arkadaşı. hep bunu önlükle gördük ya, çocuk büyüyor ama hep önlüklü. çünkü mecnun onu öyle hatırlıyor.''
''babası buna yemek yediriyor mesela. orada bir tuzluk var. tuzluğu erdal’a benzetiyor. onlar da kim biliyor musun? babası diyor ki: ‘erdal yine siparişleri getirdi’ diyor. bakkal. onu erdal’a benzetiyor ama erdal’ı hiç görmemiş.''
''mesela yavuz, hani gece böyle camdan içeri giren ağaç dalları var ya onun gölgesi olur böyle. o gölge abi. çünkü bu eve taşındıkları zaman iskender bir ağaç dikiyor ve ismini yavuz koyuyor. mecnun daha fidanken hatırlıyor. ağaç halini bilmiyor. o onun için ona yavuz diyor. çünkü yavuz hep camdan geliyor. hiçbir zaman kapıdan girmedi.''
''mesela doktor geliyor. doktor gelip buna iğne vuruyor. onun yaptığı aşı ak sakallı dede. şırınga da onun asası. yani mecnun’un vücudunda mikroplarla savaşıyor. yani karabasan.''
''ismail de balık. böyle japon balığı, kocaman gözleri falan var. kavanozda duruyor böyle karşıda bir yerde. mecnun sürekli buna bakıyor. "ismail abi" diyor içinden. o da sanki ‘hoooop’ diyormuş gibi geliyor. iskender bir gün buna eş getiriyor. ismail abi’ye japon balığı. böyle koyuyor suya. daha koyduğu ilk gün ölüyor balık. o nedenle ona sürekli üzülüyor böyle uzaktan uzaktan. ismail çok hüzünlüymüş gibi geliyor ona.''
''leyla da bunun ilk aşık olduğu kız. yani ilkokulda bir kızdan hoşlanıyor ama gidip hiç konuşmamış kızla. sadece ismini biliyor. ona aşık yani. bir leyla var ortada ama kendisi yok. o sürekli değişen leylalar, dizilerde gördüğü kızlar. televizyonda bir kız görüyor, ona leyla diyor ve kıza aşık oluyor. ''
''çünkü hayatı o oda kadar abi mecnun’un..''



Lost çok bozdu.. öyle böyle değil..

Efsane dizi Lost' u izleyenler bilir. Can alıcı 1. sezonun ardından, soru işaretleriyle dolu 2.sezon, heyecan verici 3. sezon ve nihayet peşlerinden gelen ''emek verdim merak ediyorum bırakamıyorum'' sezonları.. İlk sezonda ormanın içinde görülen bir detayın 3.sezonda karşımıza çıkması öyle her yapımın yapabileceği bir iş değil. Senaryosu yıllar alan bir efsaneye de böyle bir kurgu yakışırdı.. Taraflı tarafsız herkesin beğenisini topladı. Taa ki son sezona kadar.. Paralel evren, kuantum, görecelik gibi kelimeler hakkında filmlerden duyduğu kadarını bilen seyircileri son sezonunda kaybetmiştir Lost.. ''bune abiyaaa iyice bozdu dizi'' ciler türemeye başlamıştır bu sezonda zira.. Kurguyu çözememek veya olayların örgüsünü kaçıranların bahanesi olmuştur bu terimler.. Oysa gayet basittir. Ancak ortalama bir dizi izleyicisinin zeka kapasitesini zorlamıştır artık. Tek yanlışı budur JJ Abrams 'ın..


Neyse fazla detaya inmeden final sahnesini hatırlayalım. Jack uçağın düşüşünden sonra ilk uyandığı yere tekrar düşüyor.. Hatta ilk uyandığı anda gördüğü golden cinsi köpeği tekrar görüyor.. Belli belirsiz paralel hayat çizgisinde yaşananları görüyor ve mutlu son, ölümle karışıp Jack gözlerini kaparken, efsane diziden geriye ''yetersiz'' izleyicilerin soru işaretleri kalıyor.. ve dehanın karşısında cehalet galip geliyor.. nihayet izleyicilerin çoğunluğu ''son sezonlarda çok bozdular.. fazla kastılar bence'' ana fikri herkese yerleşiyor..

Ters Köşe

İzleyiciye kendini aptal yerine koyulmuş hissi verdiren yapımlar da olmuştur. En son örneği bence harika bir film olmasına rağmen sonundaki zorlama finali ile Now You See Me 'dir. Gürül gürül ilerleyen hikaye Usual Suspects 'ten tecrübe kazandığımız ters yatırma oyununa başvurunca ''hop!'' dedik.. Bu finaller ''eğer bir derinlik kazandırmıyorsa'' seyirciye kendini kötü hissettirdi..

Peki Bu derinliği hangi filmde gördük? 6. His.. Bruce Willis filmin başından beri bir hayalet değil miymiş meğer? Taşlar bu andan itibaren yerlerine oturmaya başladı.. Seyirci bunu kendi başına da yapabilirdi ama yönetmen seyirciye ikramda bulunmaktan kendini edemedi.. Hayalet olduğunu anladığı anda tüm olan biten arasında ''ay si det pipıl!'' diyen çocuğun söylediklerini hatırladı.. her bir kelimesi kafasında yankılanırken seyirci ''heeeeeeeee'' diye bir hatırlama ünlemi ile yapımın harikuladeliğini unutulmaz kıldı..

Yani gördük ki ''meğer hepsi rüyaymış!'' ile seslendirilen bu hayal kırıklığı duygusal ve mantık süzgeçlerinden geçmeden seyirciye aktarıldığında ''Now You See Me'' etkisi yaratıyor benliklerde..

Gelelim asıl mevzumuza.. Leyla ile Mecnun 'a..

Bazı aklı evveller çıktı ve dedi ki ''sonunu yazamayan senarist, hikayeyi sona uydurdu''.. Eğer diziyi izlemediysen, bu çıkarımını anlarım değerli eleştirmen.. Yok izlediysen, ''Lost çok bozdu yeaaa'' diyenlerden hiçbir farkın yok benim için.. Zira senin standartlarının fersah fersah üstünde bir yapım olduğundan, kafan basmamış olabilir. Bu yüzden elimden geldiği kadarıyla finalinin ayağı yere basan taraflarını bir kez daha vurgulamak istiyorum ki -iş bu yazının ana fikrini oluşturur- bu aklı evvellere Shyamalan kolaylığı sağlayıp ipuçları zihinde canlandırılsın..

Meğer hepsi rüyaymış..

Dizinin genel formu, abzürtlüğü, esprileri, hikayeleri zaten bu yatalak Mecnun ile uyumlu ama bir kaçını anlatalım. Karakter karakter gidelim ki kapasitesi zorlanmasın kimsenin:

Mecnun dan başlayalım.. Hep bir Leyla (aşk) arayışındaki Mecnun, babasının gözünde işe yaramazın tekidir. Mecnun gamsızdır.. Etrafında gelişen olaylardan çok Mecnun 'un kafasındakiler önemlidir Mecnun 'a göre.. İsmail abisine seslenmesi için sahilde birbirleri arasında mesafeler vardır.. Tıpkı fanus ile Mecnun 'un arasındaki mesafeler gibi.. Hiç bitiremediği okulu yok mudur Mecnun 'un? Dünyayı kurtarmalar, uzaya çıkmalar hep bir çocuğun hayal dünyasının eseri olmalıydı zaten.. biz başından beri bir çocuğun hayal dünyasındaydık zaten.. matematiği yeni öğrenen, bombayı durduramayınca oturup hüngür hüngür ağlayan, cinselliği bilmeyen, hayatta yaşayabileceği en kotu şeyin babasının ölümü (nee babam mı öldü?) olduğunu düşünen bir çocuk..

İsmail abi bir balık.. Sahildeki el sallayışını balığın hareketlerine benzeten bir ben miyim? Yoksa sadece pulları mı onu bize balık olduğuna inandıran? Peki ya denize özlemi ve onu sahilden alıp götürmesini bekleyen bir gemi bekleyişi? Sezon sonunda denize atlayışı?

Bugün bir balığa ''İsmail ağbii?'' diye seslendim, ağzını okudum ''huuoopp'' diyordu :))

Yavuz hiç kapıdan girmedi.. Onu hiç terketmeyen bahçesindeki ağacın gölgesine baktı sadece.. ''Aşk olsun ben öyle bi insan mıyım?'' diyen, pastoral; şiirsel bir havası yok muydu Yavuz 'un? Bir ağaç.. Her mevsim başında ve sonunda yeni hayatına başlayan, yeni ümitlerle beslenen bir ağaç.. Her baharda.. İlk baharda ve son baharda.. Nisan ve Eylül 'de.. Yaprağın ölümünün de Eylül ayına denk gelmesi mi tesadüf olan?

Babasının her işini ittirerek halletmesi yatalak bir çocuğun bakımını çağrıştırıyor mu?

Bakkal bir tuzluk metaforu mu garip olan? Yoksa hep yanında duran karabiberin karısı olması mı?

Sokakta bulduğunuz bir kediye Haci ismini verebilirsiniz.. bir kere beslediniz mi kovsanız da gitmez.. evdeki herşeyi yer..

Kırlent bir amcası vardı bunun.. Boynunun altında sürekli destek olan hani..

Ak sakallı dede ve karabasanın konuşmalarını hatırlayın.. Olayların karabasan lehine gelişmesini ve kısa süreli ak sakallı zaferleri.. ama ak sakallının hep çaresiz tavırları, mecnuna yardım etme zorunluluğu.. Çaresiz bir hastalıkla savaşan ilacın hastaya kısa süreli ferahlık vermesi gibi değil mi sizce de? İğnenin acısı mı daha fazlaydı yoksa kafaya yediği asanın acısı mı acaba..

Mecnunun kendi sesiyle söylediği şarkının sözleri de mi zorlamadır?
Yoksa tesadüf bolluğu mu yaşanıyor allasen?

düşerken duramazsın
susarken anlatamazsın
belki de ne bileyim ben
uzaksan duyamazsın
bıraksan bulamazsın
nerdeyim biliyorum ben
yalan ne diyorsam ne duyduysam hep yalan
yalan kim ne dediyse ne duyduysan yalan
duramaz ki yanan
bulamaz ki arar
duruyorum ben
bilirsen unutumazsın
aşikârı gönül saklamayazsın
kimdeyim arıyorum ben
solarsan açamazsın
kurursan damlayamazsın
belki de kuruyorum ben
duramaz ki yanan
bulamaz ki arar
duruyorum ben
yalan ne diyorsam ne duyduysam hep yalan
yalan kim ne dediyse ne duyduysan yalan

sonradan yazılmış finalmiş.. velevki öyle olsun? neresi mantıksız geldi andavallı yavrucum? işte bu mantık ''kesin ip var amk!'' diyerek gösterinin tadını alamayanlar..

veya kafan basıyor mu acaba sonradan yazılan bir finalin yazılması, mantıksal olarak ilk başta yazılması gerekenden daha zor değil midir? bütün detayları oturtmalısın, 103 bölüm (her bölüm bir film uzunluğunda) bu finalle çelişen hiçbişey olmıycak... ismail abinin de dediği gibi

''senin ağzından çıkanla kulağının duyduğunun ne kadar farklı olduğunun farkında mısın acaba?''

unutmayın ki bu finalin bize geçişi 90 dakika olması gerekirken, sadece 2 dakika 53 saniyeydi..

bu kısacık zaman diliminde ağlatabilecek kaç senaryo görebiliriz ki bir daha?

neden mi ağladık? çünkü Burak Aksak başından beri kahkahalarla güldüğümüz dizideki acı gerçeği göstererek bize kendimizi suçlu hissettirdi..

ahhh mecnun.. o kafandaki mahallede yaşasaydık keşke..

neyse geç oldu.. zaten anlat anlat bitmez..

kendi çölünde kaybolanlara selam olsun..
koddostu facebook koddostu google+ koddostu twitter
Paylaş
Uyarı
Blogda yazılan herşey gerçeklere dayalı kurgu teorilerdir. Telif hakkı içermez. Dilediğiniz gibi kopyalayabilir, kaynak göstermeden kullanabilirsiniz.

@nushirevan