Bugün genel kurmay başkanlığı ''sınır ihlali yaptığı gerekçesi''yle bir Rus savaş uçağını düşürdüğünü açıkladı. Bu herkes için savaş anlamına geliyor olsa da, Rusya'nın bu vurdumduymazlığı bazılarımız için köşeye sıkışan hayvanın tehditvari içgüdüsünden başka bişey değil.
Önce şunu dikkatle izleyelim:
''Diktatör'' olmakla suçlanan Erdoğan'ın Rahmi Koç'u karşısına alıp medya önünde bu şekilde fırça attığını düşünün. Mümkün mü? Belki.. Ama Rusya'da kesinlikle mümkün görünüyor.
Vladimir Putin her ne kadar dış dünyadan demokratik bir lider gibi görünüyor olsa da Rusya'da kelimenin tam anlamıyla diktatörlük sistemi var. Biz BankAsya, Koza İpek gibi devlete apaçık ihanet ettiği halde bunu kanuna uydurduğu için kapatamadığımız şirketlere sadece vergi müfettişleri yollayabiliyorken, Putin dilediği iş adamını dilediği anda donsuz bırakabiliyor. Bu da zaten kötüye giden ekonomiyle birlikte, ülkedeki muhaliflerin eline koz veriyor. Düşürülen askeri uçakla beraber yerle bir edilen devlet otoritesi de tuz biberi.. Tıpkı İran'da olduğu gibi, önümüzdeki dönemde Rusya'da Putin'in ölümü/devrilmesi ile büyük bir değişiklik yaşanması muhtemel ülkede.
Rusya ''ortadoğu bataklığı''na girmeden önceki uyarısını zaten vermişti. -Boğazlar sözleşmeleri sağolsun- Rusya'nın Marmara'dan ağır silah donanımının geçirişini hep beraber seyreyledik. Tüm dünyanın gözü önünde Lazkiye limanına koca bir donanma indirdi ruslar. Ülkeler resmi açıklamalar yapmadı ama amerikan Strafor araştırma merkezi uydu fotoğraflarıyla bunu teyit etti.
Parnas'ın bordo bayraklarını önümüzdeki senelerde Kremlin önünde görebilecek miyiz bunu zamana bırakalım. Biz yine bizi konuşalım:
Peki Rusya'daki değişim ne anlama geliyor?
Tıpkı İran'daki gibi, Parnas iktidarındaki daha liberal bir rusya, daha özgürlükçü olacağından, baskı altında tuttuğu bölgeler üzerindeki hakimiyetinden de kısmen vazgeçecektir. Bu da Türki cumhuriyetlerin Türkiye ile daha içli dışlı olmasına imkan tanır. (Bakınız Türk Konseyi'ne ''tarafsızlık ilkesi'' yüzünden katılamayan ülkeler)
Rusya'nın boyunduruğundan kurtulacak Türki cumhuriyetlerin oyun sahası daha geniş olacaktır. Bu da rahmetli Özal'ın hayali olan ''Birleşik Türk Devletleri''nin ilk adımı olabilir.
Türkiye'nin 2023 hedeflerinin gizli ajandası, BOP eş başkanlığının da istediği gibi ''ortadoğuya hükmeden bir Türkiye''. Karşılığı ise bölgedeki su başta olmak üzere, yer altı kaynaklarını liberal ekonomiye devredilmesi. Birleşik Türk Devletleri ideali, yeniden şekillenen ortadoğunun da lider ülkesi konumuna getirir.
BOP deyince konuyu dağıtmadan bazı şeylerden de bahsedelim:
Ak Parti'nin batının desteğini almadan iktidar olması imkansızdı. Refah hükümetinde Erbakan'ın iktidar olmasını isteyen güçler kim idiyse, AKP'nin iktidar olmasını isteyenler de aynı kişilerdi. Amaçları ortadoğunun saygı duyacağı, imrenilecek ılımlı islam modelini benimsemiş bir Türkiye yaratmaktı. Büyük Ortadoğu Projesi'nin özünde bu vardı. Çünkü daha önce mikro ölçekte İran'da bu devrim başarılmıştı. 2002 yılından bu yana batının istekleri doğrultusunda Türkiye'yi yukarıya taşıyan hükümet, ''one minute'' çıkışıyla beraber, kendisini destekleyen güçlere rest çekti. Yetmedi, ağır sanayi hamleleri ve çılgın projeleriyle batıyı adeta deli etti. Yetmedi 2023 hedefini koyarak Lozan'a atıfta bulundu ve Türkiye'nin tam bağımsız bir devlet olma yolunda olduğunu ilan etti.
Yani evet, AKP bir amerikan projesiydi ama Tayyip Erdoğan'ın da kendi idealleri vardı. (Hatta bu ideallere inanmayanlar, bugün hükümet partisi çatısı altından çıkmışlardır)
Düşmanı alt edebilmek için bir süre onlardan yanaymış gibi görünerek, yazarkasa fırlatılıp hastane kuyruklarında ölen Türkiye'den, değer kazanan parasıyla dünyanın en büyük projelerine imza atan bir Türkiye inşa edildi.
Şimdi o Türkiye, 2023 hedefleriyle köklerine daha bağlı, daha güçlü ve daha inançlı. İçimizden bazıları hariç, tüm dünya bunun farkında.
Konuşmayı yaptığı sırada başbakan, şuan Kırgızistan cumhurbaşkanı olan Almazbek Atambayev bakın birkaç yıl önce ne demişti?
Atambayev'in konuşmasının şifrelerini iyi okuyanlar, Türkler karşısında endişelenmeye başladılar bile. Avrupa Birliği'nin dağılmamak için uğraşları sürerken, Birleşmiş Milletlerin yapısı tartışılırken, Türkiye'nin yükselişi karşısında bir ümit olarak ortodoks-katolik birliği bile denendi desem inanır mıydınız?
Ne dersiniz? Bi de üstüne 2023'te hiç hesapta yokken Atatürk'ün vasiyeti açılsın da babadan oğula geçen hilafetin kaldırıldığı ama meclisten meclise geçen hilafetin devam ettiği açıklansın da (uluslararası) ''Hilafet Meclisi'' kurulmasın mı?