بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَانِ الرَّحِيْمِ
ŞOL GÖKLERİ KALDIRANIN,
DONATARAK DOLDURANIN,
-OL- DEYİNCE OLDURANIN,
DOKSANDOKUZ ADI İLE
Ömer Faruk YILDIZ kimdir?
Aralık 8’de kış kıyametin içinde doğdu.
Doğal bir çocukluk evresinin ardından erken ergen sendromu yaşadı; yaşından büyük yaşamaya çalıştı. Ama bu çaba onu hep küçülttü..
Okul hayatında vasatın ötesine geçemedi. Bir çok kez karşı kıyıyı görmesine rağmen kulaç atacak cesareti kendisinde görmedi. Resim , müzik ve türkçe dersleri dışında yıldızlı pekiyi alamadı. Okumayı çok sevdi. Bilginin her türlü yetenekten daha kuvvetli bir araç olduğunu bu yıllarda anladı. Devasa hayalgücü ve duygusal yapısı sayesinde kitaplar arasında yeni bir dünya keşfetti.
Babadan kalma alışkanlıklarla siyaseti sevdi. Film seyrederken babasının haberleri açma çabasının, dünya görüşünün oluşmasıyla haklılığını anladı. Bir çok grup, cemiyet ve cemaatlerde bulundu. Hiçbirisini sevmedi. Afrikada açlık yaşanıyordu ama her grup kendi adına tırlar, depolar ve paralar alıyordu. Amaç bir’di ama ortada bir çokluk vardı. Her grup kendi nefsini ön planda tutmuş ve ayrılıklar, bölünmeler yaşamıştı. Ve her gruba göre, diğeri yanlış yapıyordu.. Partiyi, siyaseti bıraktı.. İdeallerini dünya nimetleriyle körelten ağabeyler, liderler veya şeyhler görmek istemedi. Her müslümanın bağımsız kararlar verebilecegine inandı. Gerektiğinde sağ gerektiğinde sol görüşü benimsedi. İslam kültürünün doğru yaşanılmaya çalışıldığı bir ideale tutundu.
Şiir yazdı, kimseye okutturmadı. Beğendiklerini gösterdikleri kendisi kadar beğenmediği için...
Hikayeler yazdı, herkese okutturdu. Beğenseler de beğenmeseler de...
Yazılar yazdı, asosyal hayattan tek kurtuluşu kağıt ve kalemde buldu...
Bir çok ruhsal ve fiziksel sağlık problemi yaşadı. Hastane yollarını sayısız kez arşınladı. Kendi kelime hazinesinde küçük bir tıp terimleri sözlüğü ekledi. Hasta, araz ve güçsüz bir delikanlılık dönemi geçirdi. Acıların bizleri olgunlaştırdığına ve çilelerimizin -belki- öteki dünyamız için kefaret olabileceğine inancını çoğunlukla korudu. Kendinden daha güçsüz durumdakilere bakmayı denedi. Böylece kendini teselli etti. Şimdi güçlü bir adam gibi görünse de, o halen banyodan çıktığında vakit kaybetmeden saçını kurutması, bol bol vitamin tüketmesi ve günlük ilaçlarını terketmemesi gereken bir çocuk gibi..
İnançlı birisi olarak yetiştirildi. Dünya sarhoşluğunun denizinde kayboldu, bir süre direndi, ama başaramadı. Dibe çöktü.. Ama inancını halen kaybetmemişti. Bazen yüzeye çıkabilmek için dibe ayağımızı vurmak gerekebilirdi. Aşağıdan aldığı destekle kendini yüzeye çıkarttı. Ancak hayallerinde görebileceği bir yoldaş edindi. Sonra ona küçük iki kalp atışı daha eklendi..
Evine ekmek götürebildiği iş, en sevdiği işi oldu. Mutlu yaşadığı yerleri memleket edindi. Kendisini sevenleri daha çok sevdi. Sevmeyenlerden daha çok nefret etti. Çok düşmanı olmadı. Olanlar fazla öyle kalmadı. Hep arkasından nefret edilmesin istedi. Sevilmesindi, olsundu, ama asla nefret edilecek birisi olmasındı. Hatırlamaması gereken ama nefsine yenilip hatırladığı çok iyi işler yaptı. Aklında tutması gereken ama nefsine yenilip unuttuğu kötü şeyler de yaptı. İnsan insanın aynasıdır evet... Dümdüz olmak yerine o, seven ve sevmeyenlere içbükey bir ayna olarak yaşadı.
O hiç kimsenin istediği insan ol(a)madı. Kendi bildiği doğruların kölesi oldu. Bir çok kusurunu örtmeye çalıştı. Belki de başardı..
Maddi dünyanın çekiminden uzak yaşamaya ve doğru insan olmaya çaba sarf etti.
Şimdi kendini bu dunyanın gölgeliğinde nefeslenmiş bir yolcu olarak addediyor.
Hepimiz gibi..
Nuşverani adil nerede tahtı?
Süleyman mührünü kime biraktı?
Resulü Ekremin kanunu haktı
Her ömrün sonunda bir feryat gördüm