"Bir avuç Hesabinin hasbileri tasfiye ettiği hiçbir siyasi hareket asla yükselemez! Ak Partisi içindeki hesabileri yani AKP’lileri acilen tasfiye etmelidir! Ve hasbilere kapılarını açmalıdır!"
2019 yerel seçim sonucunu böyle değerlendirdi Şevki Yılmaz. Yıllardır ak partiye gönül veren milyonların dili olmuştu Yılmaz. Çünkü insanların dilinin ucuna kadar gelip "konuşalım da karşımızdaki imansızlar mı kazansın?" susuşu vardı seçmende. Başkan Erdoğan'ın etrafını saran ve halkla ilişkilerini sınırlayan görünmez duvar, alt kadrolara indikçe daha da belirginleşiyor ve ister istemez çaresizlik yerini ümitsizliğe bırakıyor. Hani o hep söylenen "Erdoğan yalnız" algısını yaratanlar da işte bu kibir yüklü duvarları örenler. Oysa ki Erdoğan yalnız değil. "Dik dur eğilme, bu millet seninle" mottosundaki ince birliktelik vurgusu ne vahimdir.. Her seçim sonrası dillere pelesenk olan "seçmen ak partiyi seviyor ama uyarısını da yapıyor"daki uyarıyı partinin ve Erdoğan'ın henüz kavrayabilmiş olduğundan da, bu seçim sonuçları itibariyle de şüpheliyim.
Hani hep bahane edilen ak partinin 2002 senesi fabrika ayarları da tam olarak bu sorunu ortaya koyuyor. "Kısık seslerin sesi" zamanla "en güçlülerin sesi" olmaya başlıyor. Hani bir laf var: "Çiçek gibi adamları üzdünüz, bahçeleriniz bahar görmesin" derler. Yine bahar görsün elbet bahçe hepimizin ama bu çiçek gibi adamların üzüldüğü gerçeğinin üzerini kapatmıyor. Şevki Yılmaz'ın da dediği gibi "hesabi"lerin doluştuğu teşkilatlar; kendileri gibileri etrafına toplamaya başlayınca, ortada kutsal bir davanın, makam sevdalısı idarecileri kaldı. Bırakalım milletvekiliği; il, ilçe başkanlığını, mahalle sorumluları bile böyle varlıklı ve tamahkârlardan oluşunca "kısık sesler" idealinden bir o kadar uzaklaşıldı.
Pontus kralı Mithridatis; Sakız adasını ele geçirdiğinde, oranın idaresini halkın kölelerine bırakarak çekilmişti. Soranlara; "Mağlup yerin ayak takımını, alt sınıfını başa geçirerek çekilmek iyi bir siyaset" demişti. Mithridatis'in stratejisi her ne kadar kendi faydası için geliştirilmiş olsa da, temelde her devrin uygulayabileceği sarsılmaz bir siyaset anlayışını ortaya koyuyordu. Türkler buna "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" dedi. Buradaki "insan" hali-vakti yerinde insanlar değildi elbet. Mithridatis'in "alt sınıfı" baş üstünde tutulacağı yerde, bunun tam tersi yapıldı yıllarca.
Şimdilerde sandıkta bir aldatmacanın döndüğü anlatılıyor. Ancak bu sadece bir bahane. Geçen seçimde Bingöl'de %60'larda oy alan partinin bu sene %30'larda kalması sadece oy hırsızlığı ile açıklanamasa gerek. Hani futbolda bir tabir vardır: "Hakeme rağmen yenmek" denir. Büyük takımların, "hakem penaltımızı çaldı" , "rakip lehine karar verdi" deme hakkı yoktur. Büyük takım öyle bir oynar ki; hakemin şikesi bile galibiyete engel olamaz. Tamam, bir alavere dalavere dönmüş ama bu yukarıda anlatılanların küskün olduğu gerçeğini değiştiriyor mu? Rakipler, şer ittifakı olmasa sonuçlar daha kötü olur muydu bilmiyorum.
Bulunduğunuz ildeki başkan adaylarını inceleyin. Kaçı bu "alt sınıf" ile aynı havayı teneffüs ediyor? Kaçının geçim sıkıntısından haberi var? Hepsi ağır kodaman ağabeyler mi, yoksa vatan sevdalısı orta sınıftan da adaylar var mı? Ben tecrübe etmedim daha makama gelenin makamdan güçsüz olduğunu.. Belli ki birileri kulağına fısıldıyor idarecilerin usulca.. "Zengin bu, niye çalsın? Fakir olsa çalar.." diyor. Neticeye bir bakıyorsun, hasbi adamları üzmüşler, hesabi adamlar piyasada hüküm sürüyor.
Bakın ne diyordu yıllar önce Erdoğan:
Peki ya şimdi?
Zenginin çalmayacağı; fakirin çalacağı iddiasını, kim çaldı kulaklara? Davaya sadakatin ölçütü mü oldu sosyal sınıf?
Kimin anlattığı, kimi kandırdığı belli olmayan bir hikaye bu. Belli ki bir sandık aldatmacası var ama bu sadece oy sandığı değil.. Belli ki kulaklara çalınan hikaye şu:
Bundan yüzyıllar önce bir valinin rüşvet aldığı iddiası ortaya çıkar. Zarar eden esnaf, kıt kanaat yaşayan halk toplanır yürür valinin konağına:
- Rüşvetçisin sen! İn o makamdan!
derler.
Vali:
- Ben inersem yerime başka vali gelecek değil mi?
diye sorar. Halk "tabiki de!" der kızarak. Vali makamından kalkar ve oturduğu koltuğun altındaki sandığı çıkarır. Sandığın kapağını usulca açar. Halk bakar ki sandık neredeyse ağzına kadar altınla dolu! Daha da hiddetlenirler:
- Bir de büyükleniyor musun rüşvet aldığın altınlarla?
Vali sakince altının üzerine bir parmağını koyup:
- Bakın, dolmasına bir parmak kalmış.. der.
Halk:
- Eee? Ne demek istiyorsun yani?
Vali kapağı kapatıp üstüne oturur sandığın.
- Yeni gelen valinin sandığı boş olacak, sadece bilin istedim..
***
Ak parti yeniden 2002 ruhunu yakalamak istiyorsa, bu aldatmacaya inanmamalı, hesabi adamları tasfiye etmeli ve hasbi adamları tekrar bünyesinde toplamalı.