Gezegendeki en gelişmiş uzay araştırmaları kuruluşu NASA, astronotlarını yolculuğa hazırlarken, kullanacakları tükenmez kalemlerin uzayda çalışmadığını çok geç fark ettiler. Uzaydaki yerçekimsiz ortam, mürekkebin kağıdın üzerine akmamasını sağlıyordu.
Bir ar-ge ekibi oluşturuldu ve 12 milyon dolara mal olan bir çözüm bulundu. Yüksek teknoloji sayesinde üretilen yeni nesil tükenmez kalemler, yerçekimsiz ortamda, istenilen yönde, suyun altında ve hatta sıfırın altında 300 °C'ye kadar olan düşük sıcaklıklarda bile yazabiliyordu.
Bu buluşa duyulan saygı, Rusların kurşun kalem tercih etmesi haberini aldıklarında son buldu
Çoğunlukla, probleme odaklanmak yerine çözüme odaklanmak daha iyi sonuçlar verir. Ancak insanların kendini ifade etme, ispatlama ihtiyacı, problemin çözümden çok konuşulmasını sağlar.
Gündemde Filistin-İsrail savaşı var. Herkes bu konu hakkında bir fikre sahip olacak kadar çok maruz kaldı yazılı ve görsel medyada. Kimi Filistin tarihinden alıntılar yaparken, bir diğeri Hamas'ın olayları terörize ettiğinden dem vuruyor. Birileri birilerinin haksız olduğunu ispatlama derdine düşmüşken, bu iki gruptan da daha değersiz olan "bana dokunmayan yılan bin yaşasın"cılar günlük hayatlarına devam ediyor, komik videolar paylaşmaya devam ediyor. 7 Ekim'den beri, dünyanın bir ucunda çocuklar, bebekler, masumlar hayatlarını kaybetmeye devam ediyor. Neden? Hamas yüzünden mi? İsrail'in siyonist politikaları yüzünden mi? Abd'mi kışkırtıyor? Türkiye'nin önü mü kesiliyor? Petrol savaşları mı var? Dünyayı yöneten aileler akrabalık ilişkilerini mi bozdu? İlluminati şeytana yeni kurbanlar mı sunuyor?
İnanın zerre önemi yok. İnsan hayatından önemli değil hiç biri. Problemi ortadan kaldırmak için, problemin kendisine odaklanmak içgüdüsel veya çoğu zaman problemin uzayabilmesi için bilinçli gerçekleşir.
Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir hadiste şöyle der:
"Fitne zamanlarında oturan kimse, ayakta durandan daha hayırlıdır. Ayakta duran da yürüyenden daha hayırlıdır. Yürüyen ise koşandan daha hayırlıdır. Fitneye göz diken onun kahrına uğrar. Her kim o zaman iltica edecek veya sığınacak bir yer bulursa hemen ona sığınsın"
Sözlerimi toprakları için mücadele eden Filistin halkından ayrı, bizler adına söylüyorum:
Böyle zamanlarda öncelikle sakınmak gerekir. Bunun için ne gerekiyorsa yapılır. Koşuyorsan yürür, yürüyorsan durur, duruyorsan oturursun. Şimdi oturalım ve akl-ı selim düşünelim:
- İsrail işgalci bir terör devleti bunda hemfikiriz. Peki işgalin önüne geçebiliyor muyuz? Hayır.
- Hamas, batının gözünde terörist bir silahlı örgüt. Bu algının önüne geçebiliyor muyuz? Hayır.
- Savaşta masumların ölümlerini durdurabiliyor muyuz? Hayır
- İnsani yardım gönderebiliyor muyuz? Yine hayır
Propaganda karşı propagandayı doğuruyor. Çözüm her defasında daha da uzaklaşıyor.
O zaman gelin, kimin haklı kimin haksız olduğuna bakmadan, direkt çözüme odaklanalım:
Ne yapılabilir? Bu soykırım nasıl son bulur? Bunun cevabını arayalım.
Çünkü bunu dünya yapmazsa, savaşın taraflarından birisi yer yüzünden silinene dek devam edecek.
Sahabilerden Ebu Zer, Mekke'de İslam'ın duyuluşunun ardından bir cengaverlik yapıp Kâbe 'de islama girdiğini haykırmıştı. İlkinde sertçe uyarılmış, ikincisinde Hz.Ebubekir'e bile darbe aldıran müşriklerden dayak yemişti. Peygamber bu hareketine karşı sitemkâr konuşunca, Ebu Zer üçüncü olarak kendi evinde sesli Kuran okumuştur. Bu defa müşrikler, evini taşlayınca peygambere "iznin olursa taş atanlara kılıçla saldırayım" demiş yine olumsuz cevap almıştı. Hz.Peygamber "taş atanlara kılıçla karşılık verirsen, onlar da kılıçlarını çıkarır" minvalinde bir öğüt vermiştir. Ebu Zer, delidolu.. Bu cevap ona yetersiz olacak ki peygambere "Peki onlar kılıçla evimi bassa, yine de oturacak mıyım?" diye sorunca mealen "Evet, onlar kılıçla geldiğinde sen örtünün altında kal, meğer ki vicdana gelirler. Gelmezlerse, masum, mazlum ölürsün" demiştir.
Peygamber neden böyle öğütlemişti arkadaşını? Bu tavır, müminlerin düşmanlar karşısındaki normal tavrı mıdır? Hayır. Müslümanlar, gerektiğinde karşılaştıkları gibi şiddetli mukavemet gösterirler. Ancak Ebu Zer'in bu döneminde, müslümanların sayısı oldukça azdı ve müşriklerin gücü ile kıyaslanamazdı. Eğer Ebu Zer gibi davranılsaydı, Mekke'de müslüman kalmaz, Allahü alem, tamamı kılıçtan geçirilirdi. Peygamber efendimiz, müslümanların gücü, müşriklerden daha fazla olduğu zaman Mekke'yi kansız, zahmetsiz fethetmiştir.
Filistin'in stratejisi başından beri bu olmalıydı ama dedik ya probleme değil çözüme odaklanacağız.
Daha iyi fikri olan varsa buyursun. Benim cahil aklıma gelen şöyle bir şey:
Türkiye; tarihi misyonundan ötürü, Kıbrıs'taki gibi Filistin için garantör devlet olmalı. Abd zaten İsrail'in doğal garantör devleti. Abd ve Türkiye, her iki taraf adına ateşkes ilan edilmeli, masada oturup toprak paylaşımı yapılmalı ve güçsüz olan taraf masada tavizler vermelidir. Örneğin Batı Şeria İsrail'e bırakılmalı ve doğu Filistin toprakları bu oranda genişletilmelidir.
Bunun her iki tarafın da kabul etmeyeceği bir çözüm olacağını biliyorum. Kiminiz "Filistin kendi topraklarını neden terketsin? İsrail işgalci!" diyecektir. İsrail, arap dünyasını doğal düşman, Filistin halkını "goyim" gördüklerinden soykırım fırsatını kaçırmak istemeyecektir.
Çözümü kabul etmek yerine, problemde inat etmek, sadece ölen bebeklerin, masumların sayısını ve vicdan sızımızı arttıracaktır.