Vaktiyle fakir bir keçi çobanı varmış. Hergün keçileri, otlamaları için köyü gören bir tepeye götürürmüş. Sağırmış, kulağı duymazmış ama bunu çok da dert etmezmiş kendisine. Bir gün karısı yiyecek çıkınını vermeyi unutmuş. Çocukları da varmış, hatta böyle unuttuğu zaman çocukları ile gönderirmiş yiyecek çıkınını ama bu kez göndermemiş
Merak edip, “bari ben eve gidip çıkınımı alayım” diye düşünmüş çoban. “Burada akşama kadar bir şey yemeden duramam.
O sırada, tepenin yamacında ot kesen bir adam görmüş. Yanına giderek şöyledemiş:
-Kardeş, şu keçilere bir zahmet göz kulak ol da dağılmasınlar. Benim aptal kadın öğle yemeğimi koymayı unutmuş; onun için köye inmem lazım.
Ama gel gör ki ot kesen adamın da kulakları işitmiyormuş. Çobanın dediklerini tamamen yanlış anlamış ve şöyle cevap vermiş:
- Hayvanlarım için kestiğim otları neden sana verecekmişim? Evde bir ineğim birde koyunum var; onlara yiyecek götürmek için bir sürü yol tepiyorum. Beni rahat bırak, senin gibilerle alış verişim olmaz.” Demiş ve kabaca gülerek elini sallamış.
Keçi çobanı, adamın dediklerini işitmemiş ve şöyle demiş:
- Razı olduğun için sağ ol değerli dostum. Merak etme, hemen dönerim. Sayende içim rahat olacak.
Köye koşup küçük barakasına gittiğinde karısının hasta olduğunu görmüş.Komşunun karısı da ona refakat ediyormuş. Yiyecek çıkınını alıp hemen tepeye koşmuş. Keçileri dikkatlice saymış, hepsi oradaymış.
Diğer adam hala ot biçiyormuş. Çoban düşünmüş:
- Ne güvenilir bir insan! Hayvanlarıma göz kulak olmuş, teşekkür bile beklemiyor! Şu topal keçiyi ona vereyim. Akşam ailesiyle beraber pişirip yesinler.
Böylece, küçük topal keçiyi sırtlayıp bayır aşağı inerken seslenmiş:
- Hey kardeş, keçilerime baktığın için sana bir hediye getirdim. Akşama bununla güzel bir yahni yaparsın. Zaten kesecektim, bak bir ayağı zaten topal.
Fakat diğeri onun dediklerini işitmemiş ve öfkeyle bağırmış:
- Seni rezil çoban! Sen gittiğinden beri burada ot biçiyorum. Senin melun keçinin kırılan ayağından ben mi sorumluyum? Ben burada kendi işimle uğraşıyordum, keçinin ayağının nasıl kırıldığından haberim yok! Defol git yoksa patlatırım bir tane!
Çoban, adamın yüzündeki öfkeli ifadeye şaşırdıysa da söylediklerini duyamamış.
Çoban ot biçen adamın hiddetini anlayamayınca etrafa bakınmış. Az ileride bir atlı görmüş. Hemen koşup atlıya seslenmiş:
- Beyim, kurban olayım, bu adamın ne konuştuğunu bana bir söyle. Ben sağırım. Bu keçiyi ona hediye etmeme niye bu kadar kızdı anlayamadım.
Hem çoban hem de ot biçen adam, bağırarak yolcuya bir şeyler anlatmaya başlamışlar.Yolcu tedirgin gözlerle atından usulca inmiş. Meğer bu atlı da, meşhur bir at hırsızıymış ve o da duvar gibi sağırmış. At hırsızı sağır aslında kaybolmuş ve adamlara yol sormak istemiş.
Fakat yüzlerindeki tehditkâr ifadeyi görünce atından inip şöyle demiş:
- Evet kardeşler atı çaldım ama size ait olduğunu bilmiyordum. Lütfen beni bağışlayın, şeytana uyup düşünmeden hareket ettim.
Ot biçen adam, “Keçinin ayağının sakatlanmasıyla bir ilgim yok!” diye haykırıyormuş.
Çoban, “Hediyemi niçin kabul etmediğini söylesin. Yalnızca yardımına teşekkür etmek istiyorum” diyormuş.
Hırsız, “Atı çaldığımı itiraf ediyorum. Ancak ben sağırım, atın hanginize ait olduğunu duyamıyorum” demiş.
Üç sağır birbirlerine böyle bağırıp dururlarken o sırada, toprak yoldan köye doğru yürümekte olan yaşlı bir derviş görmüşler.
Ot biçen adam yanına koşup hırkasına yapışmış dervişin,
- Muhterem derviş! ben sağır bir adamım, bunların söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum. Kimin ne için bağırdığını bilgeliğinle açıkla!” demiş.
Sormuşlar sormasına da, hikaye bu ya, derviş de dilsizmiş. Derviş şikayetleri dinledikten sonra, artık susmuş olan üç sağırın yüzlerine dikkatle bakmış.
Önce birine, sonra diğerine öyle uzun bakmış ki, üç sağır rahatsız olmaya başlamışlar. Derviş siyah gözlerini tek tek sağırların gözlerine dikmiş, durumun iç yüzü ile ilgili bir ipucu arıyormuş.
Fakat diğerleri cehaletin verdiği bir hisle, dervişin onlara büyü yapacağından veya iradelerini ele geçireceğinden korkmuş. Hırsız birden bire atının üstüne sıçramış ve dört nala kaçmış. Çoban, hayvanlarını toparlayıp tepenin daha yukarılarına doğru çıkmış. Ot biçen adam ise gözlerini kaçırarak otları bir çuvala doldurup yüklenmiş ve evinin yolunu tutmuş.
Derviş yoluna devam ederken içinden şöyle demiş:
“Ya Rabbi! Söz bazen öyle faydasız oluyor ki, insana hiç verilmese de olurmuş...”