RESIM PAYLASIMI
Mini blog hikaye ''Dörtlü Kaos Mimarları''nı okudunuz mu? Yakın tarihin esrarengiz cinayetlerinin ardındakiler ve inanılmaz zihin kontrol teknikleri.. Hepsi ve daha fazlası gerilim ve gizem dolu mini blog hikaye ''Dörtlü Kaos Mimarları''nda..

26 Şubat 2015 Perşembe

Şah Fırat

ÇOKTAN SEÇMELİ BİR SORU:

22 Şubat Şah Fırat Operasyonun başarısı, milli bir meselenin yeniden siyasete alet edilmesinin maalesef önüne geçemedi.

Asker, toprak veya emanet kaybı yaşamayan ordumuz hedef tahtasına oturtuldu ve operasyon bir kaçış manevrası gibi gösterilme gayretine girildi.

Sıcak savaşın içine çekilmeye zorlanan devletimiz, bu oyunu gördü ve kartlarını uluslararası hukuku çiğnemeden, en barışçıl ve en az zayiat verilecek şekilde oynadı.

Emeği geçen herkesi kutluyorum.


Operasyona karşı çıkanlara şunu sorun: 

22 Şubat günü karar mekanizmasında sen olsan ne yapardın?

Verecekleri cevap; bundan önceki dış politikadaki yanlışlıklar, tapeler, ayakkabı kutuları ve hatta domuz eti serbestliği bile olabilir. Üzerinden 4-5 gün geçmesine rağmen 100 kişiye sordum 1 tane ''konu ile ilgili'' bir çözüm önerisi alamadım. Önerisi olan varsa buyursun.

Konuyu biraz daha açayım:

Dünyanın en güçlü 6-7 ülkesi birleşip ortadoğuda palazlanan bir örgütü bitirebilmek için uçak gemileriyle, hava filolarıyla koalisyon, eski deyimiyle "çekiç güç" oluşturuyor. Üzerinden aylar, yıllar geçse de başarılı ol(a)muyor.. Türkiye ise yanıbaşında..

Palazlanan örgüt önemli bir türbeyi ve orada bekleyen askeri potansiyel rehine olarak kullanacak. Her iletişimde bu kozu Türkiye cumhuriyeti aleyhine kullanıyor.

Şimdi tekrar soruyorum: 

Empati yapıp cevap verin. Siz olsanız ne yaparsınız?

a) Dünyanın en güçlü silah ve teknoloji donanımına sahip ülkelerinin yapamadığını yapmayı dener, terör örgütüne saldırırım. Muhtemelen türbe bombalanır, askerlerimiz şehit olur..

b) Oturur pazarlık yapar, terör örgütü ne istiyorsa temin ederim. Muhtemelen asker ölmez, türbe yine bombalanır. Ama devletin itibarını yerle bir etmiş olurum.

c) Çekiç güçten yardım dilenir, beraber operasyon teklif ederim. Muhtemelen kabul görmez ama kabul edilse bile asker yine ölür, türbe bombalanır..

d) Bir gece YPG güçleri ile ittifak olur güvenliği onlara sağlatırım. Tanklarla, yüzlerce askerle sınırın ötesine ikmal yapar askerini sağ salim getirir, türbede naaş dahil kutsal emanetler kurtarırım. Türbe yine bombalanır ama içi boştur zaten..

Seçim sizin..
***


TOPRAK DEĞİŞ TOKUŞU İLK DEĞİL

DEAŞ 'ın saldırıp askerimizi şehit düşüreceği ve türbeyi yıkacağı haberi yeni değildi zaten. Devletimiz akıllıca bir hamle yaparak askerini sağ salim geri getirdi. Uluslararası hukuku işletip, sözde kaybedilen toprakların yerine Suriye sınırının içinde aynı oranda toprakta söz sahibi olduk.

Ne tuhaf? Askeri tahliye ettiğimiz topraklar hukuken halen bizim sayıldığından,  garanti olarak aldığımız topraklarla beraber iki katı oranında toprağımız var ama halen bu operasyona ''toprak kaybı'' diyenler var!..

Dünyada askeri stratejiler gereği zaman zaman toprak değiş tokuşları görülmüştür. Türkiye dış siyasetinde de bu bir ilk değil:

Şeyh Sait (1925) ayaklanması bastırılınca kürt aşiretlerinin ileri gelenleri; İran, Suriye ve Irak’a sığınmışlardı. Silahlarını bırakmayan savaşçılar da, dağlık bölgelere çekilerek yer yer direnişlerini sürdürüyorlardı.
 Kürtler bu bölünmüş direniş yapısını bir örgütün çatısı altında birleştirilerek yönlendirme yoluna gitti. Sürgündeki kürtlerin ileri gelenleri 5 Ekim 1927 tarihinde Lübnan’ın Bihamdun kasabasında bir araya gelerek Hoybun cemiyetini kurdular.

Bu tarihten sonra tarih boyunca Ararat ’ın kartal yuvasını andıran geçit vermez eteklerini kendilerine yurt edinmiş kürt aşiretler; devlete karşı coğrafya kalkanını kullanarak direnmeye karar verdi.

Ağrı Dağı’nın İran, Ermenistan sınırındaki stratejik konumu; Şeyh Sait isyanına katılıp teslim olmayan kürt direniş güçleri ile Ağrı’nın asi aşiretlerini buluşturan bir direniş mevzisi olmuştu. 

1. Ağrı İsyanı olarak adlandırılan devlet güçleri ile yerel aşiretlerin ilk çatışması 16 Mayıs 1926 tarihinde gerçekleşti.

Kürtlere karşı sürekli savaşan ordu güçlerinin sayısı on binlerle ifade ediliyordu. Kürt savaşçıları genelde gerilla taktikleri ile gece baskınları düzenleyip askerlere büyük zayiat veriyorlardı. Yoğunlaşan operasyonlardan sonuç alınamıyordu.

1926 'dan sonra genç Cumhuriyet ile kürt aşiretler arasında sayısız defa çatışmalar ve anlaşma çabalarına girişildi. Çoğu sonuçsuz kaldı. Bu esnada sayılamayacak kadar çok can bu kavgada hayatını kaybetti.

Ta ki Türkiye son çare olarak, sıcak savaş taktiğinden uluslararası diplomasi taktiğine geçene kadar..

Kürt savaşçıları saklandıkları bölgenin ancak Sovyetler Birliği ile İran’ın desteği ile alınabileceğini düşünüyordu. Sovyet yönetimi bağımsız Kürdistan’ın kurulmasını “emperyalizmin Kafkasları ele geçirmenin bir planı” olarak görüyor ve kendi kontrolündeki Ermenilere; Kürtlere yardım yapmamaları için baskı yapıyordu. Sovyet yönetimi Türkiye ile ilişkilerinde daha da ileri giderek bu konuda İran’a da baskı yaptı.

Sonra ne mi oldu?

Netice olarak kürt direniş güçlerinin yuvalandıkları Küçük Ağrı Dağı çevresindeki verimsiz ama stratejik öneme sahip topraklar, verimli bazı topraklar karşılığında Türkiye’ye verildi.



Bu toprak değiş tokuşu ile nihayet kürtlerin coğrafya kalkanı parçalandı ve 5 yıllık direniş son buldu.
koddostu facebook koddostu google+ koddostu twitter
Paylaş
Uyarı
Blogda yazılan herşey gerçeklere dayalı kurgu teorilerdir. Telif hakkı içermez. Dilediğiniz gibi kopyalayabilir, kaynak göstermeden kullanabilirsiniz.

@nushirevan