RESIM PAYLASIMI
Mini blog hikaye ''Dörtlü Kaos Mimarları''nı okudunuz mu? Yakın tarihin esrarengiz cinayetlerinin ardındakiler ve inanılmaz zihin kontrol teknikleri.. Hepsi ve daha fazlası gerilim ve gizem dolu mini blog hikaye ''Dörtlü Kaos Mimarları''nda..

19 Ağustos 2015 Çarşamba

Cenevre İlizyonu

Ülkemiz genel seçimler sürecinden beri koalisyon çalışmaları yaparken, terör örgütleri bu başıbozukluktan yararlanma fırsatını es geçmediler. PKK bu süreçte, Kandil-Öcalan ayrışması gibi tanımlanabilecek bir güç savaşı çerçevesinde çeşitli toplumsal eylemlerde bulundu. Bu eylemlerde asker, polis ve sivil bir çok masum hayatını kaybetti. Terörle kadim bir alışkanlığı olan bu topraklar, her defasında acılarını daha derinlere gömmeyi yine bildiler.


Masumlar her daim siyaset malzemesi olarak kullanıldı ve kullanılmaya da devam edilecek. Şehit cenazeleri kalktıkça, birisi ''senin yüzünden!'' diye haykıracak, bir diğeri şehit yakınını gazlayacak, öteki boynuna sarılıp ''intikamı alınacak!'' diye hüngür hüngür ağlayacak. Televizyondan bunu izleyen seçmenin nabzına göre kanlı şerbet hazır edilmiş olacak.

Bu strateji bırakın Cumhuriyeti, Osmanlı, hatta çok daha eski dönemlerde bile kullanılıyordu. Her döneme uydurulan aynı yalanlar aslında gördüklerimiz, işittiklerimiz. Hakikatin üzerindeki demir perde o kadar ağır ki artık, bırak kaldırmayı, kaldırmaya başlayacak heves ve cesaret bile gördük ki ferimizden kaydı gitti artık. Tek yapabildiğimiz, üzerinde üniversitelerde kürsüleri kurulan, bilimsel dal olarak okutulan siyaseti böyle klavyelerde fikir beyan ederek vaktimizi boşa harcamak.

Ortadoğudan aşırılmış bir fotoğrafı ''bakın bunlar şırnakta oluyor!'' diye servis edenler kadar, ''bakın bunlar aslında ortadoğudaki falanca patlamaya ait fotoğraflar!'' diye gerçeği ifşa ederken algı yönetimini de yan ceplerinde taşıyanlar sinirlerinizi bozmuyor mu? Peki ya kıyas ederek ayar verdiğini zanneden kapak meraklısı sözde hazırcevap twitter kullanıcısının samimiyetsizliği? Yasin Börü'ye üzüldüğün kadar Berkin Elvan'a üzülmediysen üzülmeye hakkın yokmuşmuş.. Rabia meydanında şehit edilen Esma'ya gözyaşı dökmüş de, o kadar şehit verilmiş neden gözü yaşarmamışmış.. Bir siyasetçi için yapılacak en aptalca eleştirinin ''önce şöyle demişti şimdi böyle diyor'' olduğu gerçeği ne zaman dank edecek idraklerimize acaba?.. Siyasetin özü bu işte!.. Sen sanıyorsun ki Emenike denen adam Fenerbahçe klübü ve taraftarları için ter döküyor, kavga ediyor.. Aslında hep daha fazla para için oynuyor adam, sen kutsal bir davanın neferi gibi addediyorsun milyon dolarlık zenciyi.. İşte siyasetçiler de böyle gibi geliyor bana. En vatan millet sakaryacısından, en kuran sünnet allahu ekbercisine kadar siyaset dünyasının -hani şöyle Devlet Bahçeli'nin hareketiyle- alayı ''oy için'' yaşıyor. Onun için bugün ona ne oy kazandıracaksa, ideolojisine aykırı dahi olsa -nasılsa bi ucundan uydurur çünkü- o işi yapmaya heves edecektir siyasetçi. Oy kaybettirecekse, parti tüzüğünde bile yazsa tillahi girmez o topa.

Ve polemikler.. İlizyon esnasında sihirbazın gösterdiği taraflar.. Sen ''bakın kutu boş'' diye havada sallayan sihirbazın garip kutusuna avel avel bakarken, el çabukluğu marifeti olan adamın diğer eliyle çantadan güvercin çıkardığını göremezsin. İşte böyle geliyor bana şu aptal siyasi polemikler.. Şöyle bir geriye dönüp baktığında o kadar aptalca -hadi çocukça diyelim- veya çocukça algı yönetimlerine maruz kalmışız ki, sihirbazın öteki elini aklımıza bile getirmediğimiz için güvercinler olmuş sana şahin.. Bakalım size de ''bu nasıl bir siyasi polemik lan?'' tepkisi verdirecek mi? Hatırlar mısınız bir aralar yine şehit vermiştik de siyasiler sınır karakoluna gidip ziyaret etmişlerdi. Sözde moral destek veriyorlar mehmetçiğe ya? Birisi gitti, ötekisi ''sipere gitti eğildi, neden korkuyorsun?'' demişti. Düşün ki bir siyasi ötekinin sınır karakolunda neden eğildiğini sorguluyor. Bu defa başkan yardımcıları hakaretamiz ''senin yüreğin yok oraya gitmeye oturduğun yerden vır vır ötüyorsun'' mealinde karşılıklar veriyor. Neden sonra bu eleştiriyi getiren aynı sınır karakolunda aynı sipere çıktı. Erkek ya? Ayakta dimdik duruyor siperde! Seçmen de diyodur ki ''hey maşallah bak dimdik duruyor siperde''.. Hey Allahım! Bu nasıl bir karşılık? Bu nasıl bir düzenbazlık behey seçmen farkına varmıyor musun? Dedik ki ''e yeter artık polemik bitmiştir herhalde'' Bu defa siperde eğilen demesin mi ''senin boyun benimki kadar uzun olmadığı için ayakta durdun'' 


Buyrun. Yıktım perdeyi eyledim viran, varayım sahibine haber edeyim heman.. Biz de aylarca bu orta oyununu seyrettik iyi mi? O cephede hayatını kahramanca kaybeden mehmetçiklerimizin baba ocağına bakışımız birkaç gün sürdü sayelerinde. İsteyerek veya istemeyerek, planlı veya spontan; ''kim daha delikanlı? kim daha cesur?'' diye sidik yarıştıran siyasileri seyreden seçmen, teröristin karakola neden, nasıl saldırdığı sorusundan giderek uzaklaştı. Bu polemik komik geliyor mu size de? Geliyorsa bilin ki bugün konuşulanlar, yarın okuduğumuzda daha farklı gelmeyecek inan.. Dedik ya her döneme uydurulan aynı yalana inanıyoruz hep..

Bana ''terör ile ilgili neden yazmıyorsun?'' diye soranlar için birşeyler yazacaktım ama o kadar çok kalem oynuyor, o kadar çok bilgi kirliliği yaşanıyor ki ''yazsam ne yazmasam ne?'' heves kırıklığına kadar çabucak gidiyor kafa.. Herkes akil, herkes stratejist, herkes sosyolog.. Zaten bilmediğimiz bişey yok çok şükür. Zamanında bir arkadaş ''65 model karaşanzıman kamyon nasıl çalışır diye sor 5 dk sonra cevap alırsın'' diyordu da gülümsüyorduk ağlanacak halimize.. Şu satırları yazmadan önce sosyal medyada ''bordo klavyeliden öte olmadığımıza dair'' birşeyler paylaştım. Evet canlar, ben de sizden akıllı, sizden bilgili biri değilim inanın. Tek yapmaya çalıştığım olan biteni hafızada tutmak ve aynı yalan önümüze bir daha atıldığında eskisini görüp doğru kararı vermeye çalışmak. Bugün de bu yazının amaçlarından biri de bu olsun.

O zaman başlayalım. Pkk, tıpkı muadilleri gibi çok uluslu şirketler gibi yönetilen, belirli bir bölgeyi hedef alıp, propaganda unsurları olan bir terör örgütü. Çözüm süreci gibi ''yahu biz bunlarla 35 yıldır silahlı mücadele veriyoruz, siyasete yol verelim belki silahı bırakırlar'' gibi iyi niyetli bir yaklaşımı bile aleyhte kullanacak kadar da üst akılların kontrolünde. Kürt kimliği arkasında saklanan kripto ermeni, ezidi, zerdüşt vs. yönetiminin, bölge halkını sindirerek -veya ne yazık ki ikna ederek- yaptığı sözde mücadelenin hiç bir dönemde insanlıkla uzaktan yakından alakası olmadı. Atm sırasında para çekmek için bekleyen veya pazarda eşiyle alışveriş yaparken enselerinden vurulan askerlerin böylesine kalleşçe katledilmelerini hiç bir savaş hukuku tanımlayamadığı gibi, hiçbir resmi veya kutsal metin de kabul etmiyordu.

Önce şunu belirtelim: Kandil-Öcalan ayrışması gibi görünen güç mücadelesi gibi bir şey yok aslında. Bu sihirbazın ilizyonu esnasında seyircilerin arasından ''kesin ip var!'' diye bağıran münasebetsizin bir iddiasından öte bişey değil. Açıkçası bunu herkes biliyor ama seyircinin aurasını bozmak istemiyor ve dile getirmiyordu. Çünkü seyirci, ilizyon seyretmek istiyordu.


Pkk 2014 yılından bu yana Lice'de başlattığı provayı, Türkiye'de daha geniş bir bölgeye yayma gayretinde. Özerklik sevdasındaki örgüt, gerek hendekler kazarak, gerek silahlı birlikler oluşturarak ''kurtarılmış alan'' inşa ediyordu. Aynı bokun laciverdi YDGH Lice'den sonra Cizre'ye el atarak sözde özerklik ilanı yaptı. Hatta Nur ve Sur mahallelerine polisin girmemesi için yollara çukurlar kazarak müdahalenin önlenmesi sağlandı. Hatırlarsınız, belki twitter'dan küfrettiniz, belki televizyondan izlerken güldünüz. ''Yahu bu pkk'lılar ne salak adamlar'' dediniz devletin gücünün farkında olduğunuzdan.. Sen-ben garip bilir de bu itleri salan üst akıl bilmez mi bunları? Bilir de ilizyonun bozulmasını istemez. Murat Karayılan 12 Ekim 2014 'te ''Mahalleleri ele geçirin'' talimatı verdiğinde bunun sadece bir kaos yaratma çabası olmadığını anlatacağız bu yazıda işte.. Çözüm sürecinden yanaymış gibi gösterilen imralıdaki başkatil'in ''kurtarılmış alanlara girecek emniyet güçlerini imha edin! Yüksekova pilot bölgedir!'' talimatı da bunun apaçık göstergesi değil midir? Kırsala yayılan teröristler, askerin polisin kolayca müdahale edemeyeceği mahallelere silahlı timler kurarken, muhtemelen biz Kılıçdaroğlu'nun bir şaşkınlığı ile dalga geçiyorduk. Bu imkanları sağlayan belediyelerin partisine oy vermiş olanınız bile olabilir hatta.

Pkk'nın ve uzantısı siyasi örgütün ''Devrimci Halk Savaşı'' adını verdiği silahlanma ve kurtarılmış bölge oluşturma çabası, sadece bir mücadele stratejisi değil. Hükümet partisi-KCK-Öcalan üçgeninde süregelen müzakereler sonucunda ''Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Gerçekleştirilmesi Hakkındaki Kanun'' terörizmi engelleme amacı güderken, aynı zamanda muhattap alındığında yasal çerçevede bir taraf olma özelliğini kazandırdı Pkk'ya. Hani diyorlar ya sağda solda kahvede ''Oslo'da ne vaad edildi?'' Ne vaad edilecek kardeşim? ''Alın Diyarbekir sizin olsun, Muş benim olsun ama'' tarzında bir pazarlık mı yapıldı zannediyorsun? Hakikaten samimiyetle yürütülen kürt halkının kazanmakta geç kaldığı haklar çerçevesinde konuşmalar ve anlaşmalar yapıldı elbette. KCK'ya ''Oslo'da sana çay ısmarlicam sittiret müzakereyi falan'' deselerdi de örgüt oraya giderdi. Çünkü üst akıl onlara o masada oturma emrini veriyordu. Sebebi bu görüşmenin; Pkk'nın Uluslararası hukukta bir terör örgütü niteliğinden, ''ulusal kurtuluş hareketi'' statüsüne yükselmesinde bir basamak oluşuydu.

Pkk bu argümanları kullanırken, uluslararası hukukun yakından tanıdığı ''Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'', ''Halkların kendi kaderini tayin hakkı'', ''Halk temsili'' gibi anahtar kelimeleri de basın toplantılarında kayıtlara geçiriyordu. Böylece örgüt yaptığı her fiilin ''uluslararası nitelikli olmayan silahlı çatışma'' olarak değil, bir halkın özgürlük istediği bir ayaklanma gibi göstereceklerdi. Nitekim imralı canisi 1997'de ''Cenevre Sözleşmesi'nin 1 numaralı ek protokole bağlı olduğu''nu b eyan eden bir açıklamada bulunmuştu. Yetmedi Uluslar arası hukukta kimlik kazanabilmek için 25 Ekim 2013'te ''Cenevre Çağrısı'' adlı bir sivil toplum örgütü adı altında ''Çocukların Silahlı Çatışmanın Etkilerinden Korunmasına Dair Taahhütname'' adında bir belgeyi imzalayarak kamplarını denetime açtıklarını duyurdu.

İroniye bakar mısınız? Her toplumsal çatışmada ön saflara masum çocukları dizen örgüt, ''çocukların silahlı çatışmanın etkilerinden korunmas..'' ya hadi bi git! ''Ne zamandan beri çocukları düşünmeye başladınız ulan?'' demezler mi adama? Diyarbakır'da 18 yaşın altında çocukları dağa kaldırıldığı için belediye önünde yatan annelerin yüzüne nasıl bakıyorsunuz hainler..



Tamam sakinim. Üst aklın Uluslar arası hukuku işletmesi için gerekli düzenlemeler yavaş yavaş hazırlanıyor. Peki ya iç hukuk? Öyle ya? İnsan Hakları Mahkemesi'ne gitmek istesen ''önce iç hukuktaki bütün muamelelerin bitsin öyle gel mister'' demiyorlar mı? İç hukukta Pkk resmen bir terör örgütü ancak 6551 sayılı kanun ile Öcalan, PKK veya KCK artık her ne isimde olurlarsa olsunlar, iç hukuk düzeyinde gerekli görülen her kurum veya birey hukuki kimlik kazanma şansı yakaladı. Böylece Türkiye Cumhuriyeti iç hukukta ''x'' kürt temsilcisinin otoritesini hukuken tescil etmiş oldu ve resmen bir taraf olarak tanıdı. Çok yakında da diplomatik temsil yollarını sonuna kadar denediğine şahit olacağız..

Yani o özerklik ilan etmeler, hendekler kazmalar, silahlı birlikler oluşturmalar sadece silahlı mücadele amaçlı değil. Öcalan ve terör örgütü 29 Ağustos 1961 'de kabul edilen Cenevre Sözleşmesi'nden kendine bir devlet devşirme peşinde. Yarın öbürgün iki kıçı kırık gerilla ile mücadele ederken, Birleşmiş Milletler bilmemne temsilcisini Cizre sokaklarında görmeyi kimse istemez. Onun için silahlı mücadeleden daha çok, etkili bir şekilde diplomatik mücadele vaktidir aynı zamanda.

Not: Siyasette de sevmediğim bir söylemi yazımın bir kaç yerinde kullanmış olabilirim. ''Birileri şöyle düşünüyor'', ''Üst akıl tarafından idare ediliyor'', ''Dizginlerin kimde?'' vs. tarzında hedefi belli olmayan söylemlerden uzak dururum genelde ama sırf uzun uzadıya yazmak istemedim. Pkk dediğim gibi çok uluslu şirketler gibi yönetiliyorsa, en büyük hisse Almanya, Fransa, Belçika gibi ülkelerindir. ''Bir suda iki balık kavga ediyorsa oradan 5 dakika önce uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir'' sözünü de dikkate alırsak bu şirket ancak yap-işlet-devret modeli olabilir.


Selam ve dua ile..
koddostu facebook koddostu google+ koddostu twitter
Paylaş
Uyarı
Blogda yazılan herşey gerçeklere dayalı kurgu teorilerdir. Telif hakkı içermez. Dilediğiniz gibi kopyalayabilir, kaynak göstermeden kullanabilirsiniz.

@nushirevan