Ülkemiz genel seçimler sürecinden
beri koalisyon çalışmaları yaparken, terör örgütleri bu
başıbozukluktan yararlanma fırsatını es geçmediler. PKK bu
süreçte, Kandil-Öcalan
ayrışması gibi tanımlanabilecek bir güç savaşı çerçevesinde
çeşitli toplumsal eylemlerde bulundu. Bu eylemlerde asker, polis ve
sivil bir çok masum hayatını kaybetti. Terörle kadim bir
alışkanlığı olan bu topraklar, her defasında acılarını daha
derinlere gömmeyi yine bildiler.
Masumlar her daim
siyaset malzemesi olarak kullanıldı ve kullanılmaya da devam
edilecek. Şehit cenazeleri kalktıkça, birisi ''senin yüzünden!''
diye haykıracak, bir diğeri şehit yakınını gazlayacak, öteki
boynuna sarılıp ''intikamı alınacak!'' diye hüngür hüngür
ağlayacak. Televizyondan bunu izleyen seçmenin nabzına göre kanlı
şerbet hazır edilmiş olacak.
Bu strateji bırakın
Cumhuriyeti, Osmanlı,
hatta çok daha eski dönemlerde bile kullanılıyordu. Her döneme
uydurulan aynı yalanlar aslında gördüklerimiz, işittiklerimiz.
Hakikatin üzerindeki demir perde o kadar ağır ki artık, bırak
kaldırmayı, kaldırmaya başlayacak heves ve cesaret bile gördük
ki ferimizden kaydı gitti artık. Tek yapabildiğimiz, üzerinde
üniversitelerde kürsüleri kurulan, bilimsel dal olarak okutulan
siyaseti böyle klavyelerde fikir beyan ederek vaktimizi boşa
harcamak.
Ortadoğudan
aşırılmış bir fotoğrafı ''bakın bunlar şırnakta oluyor!''
diye servis edenler kadar, ''bakın bunlar aslında ortadoğudaki
falanca patlamaya ait fotoğraflar!'' diye gerçeği ifşa ederken
algı yönetimini de yan ceplerinde taşıyanlar sinirlerinizi
bozmuyor mu? Peki ya kıyas ederek ayar verdiğini zanneden kapak
meraklısı sözde hazırcevap twitter kullanıcısının
samimiyetsizliği? Yasin Börü'ye üzüldüğün kadar Berkin
Elvan'a üzülmediysen üzülmeye hakkın yokmuşmuş.. Rabia
meydanında şehit edilen Esma'ya gözyaşı dökmüş de, o
kadar şehit verilmiş neden gözü
yaşarmamışmış.. Bir siyasetçi için yapılacak en aptalca
eleştirinin ''önce şöyle demişti şimdi böyle diyor'' olduğu
gerçeği ne zaman dank edecek idraklerimize acaba?.. Siyasetin özü
bu işte!.. Sen sanıyorsun ki Emenike denen adam Fenerbahçe klübü
ve taraftarları için ter döküyor, kavga ediyor.. Aslında hep
daha fazla para için oynuyor adam, sen kutsal bir davanın neferi
gibi addediyorsun milyon dolarlık zenciyi.. İşte siyasetçiler de
böyle gibi geliyor bana. En vatan millet sakaryacısından, en
kuran sünnet allahu ekbercisine kadar
siyaset dünyasının -hani
şöyle Devlet Bahçeli'nin hareketiyle- alayı ''oy için'' yaşıyor.
Onun için bugün ona ne oy kazandıracaksa, ideolojisine aykırı
dahi olsa -nasılsa bi ucundan uydurur çünkü- o işi yapmaya heves
edecektir siyasetçi. Oy kaybettirecekse, parti tüzüğünde bile
yazsa tillahi girmez o topa.
Ve polemikler..
İlizyon esnasında sihirbazın gösterdiği taraflar.. Sen ''bakın
kutu boş'' diye havada sallayan sihirbazın garip kutusuna avel avel
bakarken, el çabukluğu marifeti olan adamın diğer eliyle çantadan
güvercin çıkardığını göremezsin. İşte böyle geliyor bana
şu aptal siyasi polemikler.. Şöyle bir geriye dönüp baktığında
o kadar aptalca -hadi çocukça diyelim- veya çocukça algı
yönetimlerine maruz kalmışız ki, sihirbazın öteki elini
aklımıza bile getirmediğimiz için güvercinler olmuş
sana şahin.. Bakalım size de ''bu nasıl bir siyasi polemik lan?''
tepkisi verdirecek mi? Hatırlar mısınız bir aralar yine şehit
vermiştik de siyasiler sınır karakoluna gidip ziyaret etmişlerdi.
Sözde moral destek veriyorlar mehmetçiğe ya? Birisi gitti, ötekisi
''sipere gitti eğildi, neden
korkuyorsun?'' demişti. Düşün ki bir
siyasi ötekinin sınır karakolunda neden eğildiğini sorguluyor.
Bu defa başkan yardımcıları hakaretamiz ''senin yüreğin yok
oraya gitmeye oturduğun yerden vır vır ötüyorsun'' mealinde
karşılıklar veriyor. Neden sonra bu eleştiriyi getiren aynı
sınır karakolunda aynı sipere çıktı. Erkek ya? Ayakta dimdik
duruyor siperde! Seçmen de diyodur ki ''hey maşallah bak dimdik
duruyor siperde''.. Hey Allahım! Bu nasıl bir karşılık? Bu nasıl
bir düzenbazlık behey seçmen farkına varmıyor musun? Dedik ki
''e yeter artık polemik bitmiştir herhalde'' Bu defa siperde eğilen
demesin mi ''senin boyun benimki kadar uzun olmadığı için ayakta
durdun''
Buyrun. Yıktım perdeyi eyledim viran, varayım
sahibine haber edeyim heman.. Biz de aylarca bu orta oyununu
seyrettik iyi mi? O cephede hayatını kahramanca kaybeden
mehmetçiklerimizin baba ocağına bakışımız birkaç gün sürdü
sayelerinde. İsteyerek veya istemeyerek, planlı veya spontan; ''kim
daha delikanlı? kim daha cesur?'' diye sidik yarıştıran
siyasileri seyreden seçmen, teröristin
karakola neden, nasıl saldırdığı sorusundan giderek uzaklaştı.
Bu polemik komik geliyor mu size de? Geliyorsa bilin ki bugün
konuşulanlar, yarın okuduğumuzda daha farklı gelmeyecek inan..
Dedik ya her döneme uydurulan aynı yalana inanıyoruz hep..
Bana ''terör ile
ilgili neden yazmıyorsun?'' diye soranlar için birşeyler
yazacaktım ama o kadar çok kalem oynuyor, o kadar çok bilgi
kirliliği yaşanıyor ki ''yazsam ne yazmasam ne?'' heves
kırıklığına kadar çabucak gidiyor kafa.. Herkes akil, herkes
stratejist, herkes sosyolog.. Zaten bilmediğimiz bişey yok çok
şükür. Zamanında bir arkadaş ''65 model karaşanzıman kamyon
nasıl çalışır diye sor 5 dk sonra cevap alırsın'' diyordu da
gülümsüyorduk ağlanacak halimize.. Şu satırları yazmadan önce
sosyal medyada ''bordo klavyeliden öte olmadığımıza dair''
birşeyler paylaştım. Evet canlar, ben de sizden akıllı, sizden
bilgili biri değilim inanın. Tek yapmaya çalıştığım olan
biteni hafızada tutmak ve aynı yalan
önümüze bir daha atıldığında
eskisini görüp doğru kararı vermeye çalışmak. Bugün de bu
yazının amaçlarından biri de bu olsun.
O zaman başlayalım.
Pkk, tıpkı muadilleri gibi çok uluslu şirketler gibi yönetilen,
belirli bir bölgeyi hedef alıp, propaganda
unsurları olan bir terör örgütü. Çözüm
süreci gibi ''yahu biz bunlarla 35 yıldır silahlı mücadele
veriyoruz, siyasete yol verelim belki silahı bırakırlar'' gibi iyi
niyetli bir yaklaşımı bile aleyhte kullanacak kadar da üst
akılların kontrolünde. Kürt kimliği arkasında saklanan kripto
ermeni, ezidi, zerdüşt vs. yönetiminin,
bölge halkını sindirerek -veya ne yazık ki ikna ederek- yaptığı
sözde mücadelenin hiç bir dönemde insanlıkla uzaktan yakından
alakası olmadı. Atm sırasında para çekmek için bekleyen veya
pazarda eşiyle alışveriş yaparken enselerinden vurulan askerlerin
böylesine kalleşçe katledilmelerini hiç bir savaş hukuku
tanımlayamadığı gibi, hiçbir resmi veya kutsal metin de kabul
etmiyordu.
Önce şunu
belirtelim: Kandil-Öcalan ayrışması gibi görünen güç
mücadelesi gibi bir şey yok aslında. Bu sihirbazın ilizyonu
esnasında seyircilerin arasından ''kesin ip var!'' diye bağıran
münasebetsizin bir iddiasından öte bişey değil. Açıkçası
bunu herkes biliyor ama seyircinin aurasını bozmak istemiyor ve
dile getirmiyordu. Çünkü seyirci, ilizyon seyretmek istiyordu.
Pkk 2014 yılından
bu yana Lice'de başlattığı provayı, Türkiye'de
daha geniş bir bölgeye yayma gayretinde. Özerklik sevdasındaki
örgüt, gerek hendekler kazarak, gerek
silahlı birlikler oluşturarak
''kurtarılmış alan'' inşa ediyordu. Aynı bokun laciverdi YDGH
Lice'den sonra Cizre'ye el atarak sözde özerklik ilanı yaptı.
Hatta Nur ve Sur mahallelerine polisin girmemesi için yollara
çukurlar kazarak müdahalenin önlenmesi sağlandı. Hatırlarsınız,
belki twitter'dan küfrettiniz, belki
televizyondan izlerken güldünüz. ''Yahu bu pkk'lılar ne salak
adamlar'' dediniz devletin gücünün farkında olduğunuzdan..
Sen-ben garip bilir de bu itleri salan üst akıl bilmez mi bunları?
Bilir de ilizyonun bozulmasını istemez. Murat Karayılan 12 Ekim
2014 'te ''Mahalleleri ele geçirin'' talimatı verdiğinde bunun
sadece bir kaos yaratma çabası olmadığını anlatacağız bu
yazıda işte.. Çözüm sürecinden yanaymış gibi gösterilen
imralıdaki başkatil'in ''kurtarılmış alanlara girecek emniyet
güçlerini imha edin! Yüksekova pilot bölgedir!'' talimatı da
bunun apaçık göstergesi değil midir? Kırsala yayılan
teröristler, askerin polisin kolayca müdahale edemeyeceği
mahallelere silahlı timler kurarken, muhtemelen
biz Kılıçdaroğlu'nun bir şaşkınlığı
ile dalga geçiyorduk. Bu imkanları sağlayan belediyelerin
partisine oy vermiş olanınız bile olabilir hatta.
Pkk'nın ve uzantısı
siyasi örgütün ''Devrimci Halk Savaşı'' adını verdiği
silahlanma ve kurtarılmış bölge oluşturma çabası, sadece bir
mücadele stratejisi değil. Hükümet partisi-KCK-Öcalan üçgeninde
süregelen müzakereler sonucunda ''Terörün Sona Erdirilmesi ve
Toplumsal Bütünleşmenin Gerçekleştirilmesi Hakkındaki Kanun''
terörizmi engelleme amacı güderken, aynı
zamanda muhattap alındığında yasal çerçevede bir taraf olma
özelliğini kazandırdı Pkk'ya. Hani diyorlar ya sağda solda
kahvede ''Oslo'da ne vaad edildi?'' Ne vaad edilecek kardeşim?
''Alın Diyarbekir sizin olsun, Muş
benim olsun ama'' tarzında bir pazarlık mı yapıldı
zannediyorsun? Hakikaten samimiyetle yürütülen kürt halkının
kazanmakta geç kaldığı haklar çerçevesinde konuşmalar ve
anlaşmalar yapıldı elbette. KCK'ya ''Oslo'da sana çay ısmarlicam
sittiret müzakereyi falan'' deselerdi de örgüt oraya giderdi.
Çünkü üst akıl onlara o masada oturma emrini veriyordu. Sebebi
bu görüşmenin; Pkk'nın Uluslararası
hukukta bir terör örgütü niteliğinden, ''ulusal kurtuluş
hareketi'' statüsüne yükselmesinde bir basamak oluşuydu.
Pkk bu argümanları
kullanırken, uluslararası
hukukun yakından tanıdığı ''Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'',
''Halkların kendi kaderini tayin hakkı'', ''Halk temsili'' gibi
anahtar kelimeleri de basın toplantılarında kayıtlara
geçiriyordu. Böylece örgüt yaptığı her fiilin ''uluslararası
nitelikli olmayan silahlı çatışma'' olarak değil, bir halkın
özgürlük istediği bir ayaklanma gibi göstereceklerdi. Nitekim
imralı canisi 1997'de ''Cenevre Sözleşmesi'nin 1 numaralı ek
protokole bağlı olduğu''nu b eyan eden bir açıklamada
bulunmuştu. Yetmedi Uluslar arası hukukta kimlik kazanabilmek için
25 Ekim 2013'te
''Cenevre Çağrısı'' adlı bir sivil toplum örgütü adı altında
''Çocukların Silahlı Çatışmanın Etkilerinden Korunmasına Dair
Taahhütname'' adında bir belgeyi imzalayarak kamplarını denetime
açtıklarını duyurdu.
İroniye bakar
mısınız? Her toplumsal çatışmada ön saflara masum çocukları
dizen örgüt, ''çocukların silahlı çatışmanın etkilerinden
korunmas..'' ya hadi bi git! ''Ne zamandan beri çocukları düşünmeye
başladınız ulan?'' demezler mi adama? Diyarbakır'da 18 yaşın
altında çocukları dağa kaldırıldığı için belediye önünde
yatan annelerin yüzüne nasıl bakıyorsunuz hainler..
Tamam sakinim. Üst
aklın Uluslar arası hukuku işletmesi için gerekli düzenlemeler
yavaş yavaş hazırlanıyor. Peki ya iç hukuk? Öyle ya? İnsan
Hakları Mahkemesi'ne gitmek istesen ''önce iç hukuktaki bütün
muamelelerin bitsin öyle gel mister'' demiyorlar mı? İç hukukta
Pkk resmen bir terör örgütü ancak 6551 sayılı kanun ile Öcalan,
PKK veya KCK artık
her ne isimde olurlarsa olsunlar, iç hukuk düzeyinde gerekli
görülen her kurum veya birey hukuki kimlik kazanma şansı
yakaladı. Böylece Türkiye Cumhuriyeti iç hukukta ''x'' kürt
temsilcisinin otoritesini hukuken tescil etmiş oldu ve resmen bir
taraf olarak tanıdı. Çok yakında da diplomatik temsil yollarını
sonuna kadar denediğine şahit olacağız..
Yani o özerklik
ilan etmeler, hendekler kazmalar,
silahlı birlikler oluşturmalar sadece silahlı mücadele amaçlı
değil. Öcalan ve terör
örgütü 29 Ağustos 1961 'de kabul edilen Cenevre Sözleşmesi'nden
kendine bir devlet devşirme peşinde. Yarın öbürgün iki kıçı
kırık gerilla ile mücadele ederken, Birleşmiş
Milletler bilmemne temsilcisini Cizre sokaklarında görmeyi kimse
istemez. Onun için silahlı mücadeleden daha çok, etkili
bir şekilde diplomatik mücadele vaktidir aynı zamanda.
Not: Siyasette de
sevmediğim bir söylemi yazımın bir kaç yerinde kullanmış
olabilirim. ''Birileri şöyle düşünüyor'', ''Üst akıl
tarafından idare ediliyor'', ''Dizginlerin kimde?'' vs. tarzında
hedefi belli olmayan söylemlerden uzak dururum genelde ama sırf
uzun uzadıya yazmak istemedim. Pkk dediğim gibi çok uluslu
şirketler gibi yönetiliyorsa, en büyük
hisse Almanya, Fransa, Belçika
gibi ülkelerindir. ''Bir suda iki balık kavga ediyorsa oradan 5
dakika önce uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir'' sözünü de
dikkate alırsak bu şirket ancak yap-işlet-devret modeli olabilir.
Selam ve dua ile..