RESIM PAYLASIMI
Mini blog hikaye ''Dörtlü Kaos Mimarları''nı okudunuz mu? Yakın tarihin esrarengiz cinayetlerinin ardındakiler ve inanılmaz zihin kontrol teknikleri.. Hepsi ve daha fazlası gerilim ve gizem dolu mini blog hikaye ''Dörtlü Kaos Mimarları''nda..

25 Aralık 2015 Cuma

Atambayev'le Kardeşlik


Kırgızistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti..


Evet, 1991 'de SSCB'nin dağılmadan önceki adı buydu Kırgızların. O zamandan bu yana dek, değişen tek şey devletin resmi ismi. Örneğin halen yönetimde görev yapanların çoğunun soyadı ''-ev,-eva,-ov,-ova'' gibi slav köklerinden oluşuyor ve hiç kimse bu sözde müstakil devletin bunlar hakkında bir değişiklik yapılması gerektiğinden bahsetmiyor.

İşte anlatacağım kişi de bunlardan biri: Almazbek Atambayev


Türkiye’ye gelince Türkçü-Turancı, Rusya’ya gidince Rus Avrasyacısı kesilen Türk liderlerini çok gördük ama her defasında bu orta oyununu alkışlarken bulduk kendimizi. Türkçe konuşan, Türki devletlerin, sempatik cumhur, başbakanları olarak akıllarımıza kazındı. Mutluyduk çünkü ''bilmemek mutluluktu''

Bakın son seçimlerde batı, Atambayev'in seçim başarısını nasıl manşetlere taşımış?


Pro-Russian Partiler.. Yani ''Rus Yanlısı''

Batı biliyor çünkü Kırgızistan'ın, Özbekistan'ın geçmişini ve bugününü. Bizlerse hep ''aynı dili konuşan ayrı devletler'' temasıyla ayakta uyutulduk. 

Atambayev'e geleceğiz ama önce çoğumuzun pek de bilmediği Kırgızistan devrimine odaklanalım. 2010 yılında yaşanan Arap Baharı'nın ön provası, Mart 2005'te Kırgızistan'da denenmişti. O tarihten bu yana yaşanan seçimlerde anayasa ihlalleri, hileler veya yolsuzluklar nedeniyle Kırgızlar ayaklanmış ve ''Lale Devrimi''olarak adlandırılan -neredeyse iç savaşa dönüşebilecek- ayaklanmalar yaşandı. Olaylarda bir çok insan hayatını kaybederken, binlerce kişi de yaralandı.


Peki Lale Devrimi neden yaşandı?

Gayri safi milli hasılası 7,2 milyar dolar olan Kırgızistan'ın altın madeninden sonra ikinci büyük kaynağını Manas Askeri üssünden sağladığı kira geliri oluşturuyor. Yani 2001 yılında ABD'nin Afganistan operasyonları sırasında geçiş sahası olması için düşünülen Kırgız topraklarındaki Manas üssü, jeopolitik öneminin yanında iktisadi bir kaynaktı. Ancak üs, ABD’nin orta asyadaki askeri varlığını kendisine tehdit olarak gören Rusya için huzursuzluk kaynağı oldu.  Nihayet 2009 yılında Rusya, dönemin Kırgız yönetimine, üssü kapatması durumunda 300 milyon dolarlık düşük faizli kredi ve 150 milyon dolarlık hibe teklif etti.  Üstüne üstük Moskova, Kırgızistan'ın 180 milyon dolarlık borcunu da silmeyi taahhüt ediyordu.

Sadece 1 yıl sonra Manas üssünün kapatılması iddiaları gündeme geldi. ABD üsse ödediği kira bedelini yıllık 17.4 milyon dolardan 60 milyon dolara yükselttiğini açıkladı. Ancak Manas’a sağlanacak yakıt ile alakalı sözleşmeler halk tarafından öğrenildiğinde zaten fakirlik sınırında yaşayan halkın ayaklanmasına ve iktidarı devirmesine temel teşkil etti.  Çünkü yakıt temin eden firmalar Kırgızistan yönetiminden birilerine ait olduğu iddiaları halkı daha da öfkelendirdi.



Yıllar süren olaylar ve siyasi kaosun ardından seçilen Atambayev, ilk ziyaretini Türkiye'ye gerçekleştirdi. Bu hareket Atambayev'in Rusya güdümlü olmadığı imajı vermek içindi. Oysa durum bambaşkaydı.  Rusya, Kırgızistan topraklarındaki Kant askeri hava üssünün varlığının 2032 yılına kadar sürmesi için Atambayev'le anlaştı. Kırgızistan’a 500 milyon dolarlık düşük faizli kredi imkanı da sunan ve çoktan 1.1 milyar dolarlık askeri savunma paketini devreye sokan Rusya, ABD’den boşalan yeri de doldurmaya kararlı olduğunu gösterdi.


Peki bütün bu yaşananları duydunuz mu o tarihlerde? Hayır. Çünkü daha çok Deniz Baykal'ın donunu giyerkenki kasedinden bahsediyordunuz o sıralarda muhtemelen. Veya Kılıçdaroğlu adlı yeni siyasi aktörü tanımaya çalışıyor, Mavi Marmara ile sarsılıyor,  Anayasa referandumunda evet'e basıyor veya Manga grubunun eurovision'dan 2.dönmesini gururla seyrediyordunuz.

Oysa aynı anlarda kardeş ülke Kırgızistan'da yaşanan siyasi kaosta geçici hükümete atanan Atambayev dünya kamuoyuna ülkesinin Rusya etrafında oluşturulacak gümrük birliğine katılmayı arzu ettiğini açıklıyordu.


Atambayev: “Rusya ve Kazakistan ile ortak bir tarihi paylaşıyoruz; ortak bir ekonomik ve gümrük alanında bizim geleceğimiz açıkça onlarında yanında olacaktır” diyordu. Ancak daha şaşırtıcı olan, Kırgızistan’da meydana gelen siyasi olaylarda Rusya’nın herhangi bir sorumluluğu olmadığını açıkladığı anlardı:
“Rusya ve Kazakistan herhangi bir komploya karışmamışlardır. Onlar yalnızca Kırgızistan’a yardım sunmayı istiyorlar.''
2006 yılında Kırgızistan meclis başkanı, kendilerini ziyarete gelen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti meclis heyetine:

''İki kardeş ülke arasındaki sıcak ve tarihi bağlarımıza rağmen, KKTC'yi resmen tanıma konusunda teminat veremiyoruz ne yazıkki'' diyordu.

Daha sonraları Kırgızistan, Birleşmiş Milletler tarafından ''tarafsız ülke'' olarak tanınmak istese dahi, Rusya'nın çıkarlarına ters düşecek en ufak bir hareketten kaçındığını ve hatta bu uğurda inanılmaz tavizler verdiğini de tecrübe ediyoruz.


Kırgızlar 7 Aralık'ta ülkenin en büyük kubbeli yapısı olan Osmanlı Camii'sini açarken Türklere göz kırparken, Türkiye-Rusya arasındaki jet krizinin ardından ''Türkiye Rusya'dan özür dilemelidir'' çıkışıyla da gönül bağını alenen ifade etmiş oluyor.

İktidarını Rusya'nın sayesinde kazanan Kırgız cumhurbaşkanı bağlı olduğu prangaların sahibini de üzmek niyetinde değil. ''Rusya'nın Kırgızistan'daki enerji yatırımları dondurulabilir'' diyerek de, Putin'e ''bak biz senden yanayız, ona vur, bize vurma'' endişesini taşıdığını beyan ediyor.

Atambayev'i daha iyi tanımak için size doğrulamamızın mümkün olmadığı ama gerçekliğine inandığımız/bildiğimiz bir hikaye anlatalım:

Çin zulmünün Doğu Türkistan'da yoğunlaştığı zamanlarda, Ocak 2014'te Kırgızistan-Çin sınırındaki gümrük bölgesine yakın bır kasabada katliam yaşandı.  Kasabada çok sayıda Uygur ve Kırgız Türkü yaşıyordu. Atambayev başbakanken yaşanan katliamın ardından bu kasaba, Çinlilere 1 milyar dolar karşılığında satıldı.
Çoğunluğu birbirini tanıyan Doğu Türkistan’dan kaçmakta olan 11 kişilik grup Kırgızistan’ın köylerinden birine kadar ulaşmışlardır. Köyde tek silahlı olan Rus bir avcı onları teslim almak ister.
Yağmurdan kaçarken doluya tutulduğunu anlayan Uygurlar, kendilerini teslim almak isteyen tek Rus'u bıçakla ağır yaralayarak kurtulurlar. Ancak Rus'un bıçaklanması hadisesi çabuk yayılır.  Rus sevici kırgızların ihbarı üzerine 10 kişilik Kırgızistan askeri gelir ve Uygurların saklandığı evi kuşatır. Önce teslim ol çağrısı yaparlar. Kırgızlara teslim olanların, Çine geri iade edildiğini defalarca tecrübe etmiş olan Doğu Türkistanlılar teslim olmazlar. Olayın büyümesini istemeyen Kırgız askerler, uzun namlulu silahlarla Uygurların saklandığı eve girer ve sadece bıçak taşıdığı bilinen 11 soy kardeşini katleder. 
Bu tam bir katliamdır ama Rusya ve Çin, toplumsal algıyı rahatlıkla yönetebilecek maddi imkan ve beceriye sahiptir. Olay televizyonlara ''kimliği belirsiz silahlı teröristler'' olarak yansır. Atambayev olayı öyle bir kahramanlıkla anlatır ki hiç kimse 10 askere karşı 11 ''silahlı terörist''in neden tek kurşun atmadan katledildiğini sorgulamaz. 
Özgür basın olayı biraz deştiğinde ölenlerin ''uygur türkleri'' olduğu ortaya çıkar. Kırgız güvenlik güçleri köşeye sıkıştığında ''onlar bölücü uygurlardı'' deme gafletine düşer. Bu kişilerin naaşları Kırgızistan tarafından Çin'e iade edildiğinden olaydaki gerçek perdesi asla aralanamamıştır.
Tacikistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Rusya'nın da dahil olduğu ''Şangay İşbirliği Örgütü'' sayesinde Doğu Türkistan bağımsızlık hareketini kontrol altında tutan Çin, Doğu Türkistan'daki zulmü garanti altına alıyor. Çünkü bölgeden kaçan ve komşu ülkelere sığınmaya çalışan uygurlar da böylece Çin'e iade ediliyor ve aynı gün idam ediliyorlar.

İşte hani Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan'a 

''Tayyip abim..Bizim senden başka kimimiz var?'' diyen Atambayev'in, aslında kimleri olduğunu hepimiz bilelim istiyorum.

14 Aralık 2015 Pazartesi

Üç Evrende Amerikan İngiliz Savaşı

İki süper güç aynı hedef için farklı mecralarda mücadele eder. Her birinin mücadelesi kendine özgü yöntem ve çeşitlilikte olsa da, perde arkasında bir fikir birliği olduğu açıktır. Bunlardan en çok tahmin edileni Amerika ve İngiltere 'nin, aynı dili konuşan iki ayrı süper güç devlet olmalarına rağmen, ortadoğu siyasetinde müstakil hareket ediyor gibi görünmeleridir. Oysa her iki emperyal de, aynı kirli sistemin iki büyük çarkını oluşturur. 


Yüzlerinden nur akan mücahitler..
Amerika El-kaide 'yi oluştururken, İngiltere Deaş 'ı semirtip ortadoğu coğrafyasını ellerini kirletmeden kana bulamayı başarırlar. Tıpkı aynı dili konuşan bu ülkeler gibi, bu iki terör örgütünün de kullandıkları terminoloji, savaş stratejisi ve yöntemleri ile birbirinden farkları yoktur. Ve tıpkı Amerika ve İngiltere gibi birbirlerinden ayrı, birlikteliği reddeden, müstakil bir tavır içerisindelerdir.

Hal böyleyken, Amerika ‘nın Deaş’ı vurma söylemleri, İngiltere’nin (sözde) İslami terör eylemlerinin tamamını El-Kaide diye tanımlaması garip değil midir? İngiltere Daeş’le mücadelede neden aktif değildir? Veya süper güç Amerika, El-Kaide gibi toplamda en fazla 3000 kişilik bir örgütü toprakları bilfiil işgal ettiği halde on yıllardır bitiremez? Çünkü ağaca balta vururlar ama balta: ‘’sapı benden’’ der..

Bu iki devletin kafamda canlandırdığı imgeler de birbirinden tamamen farklı:

Amerika ‘da ‘’özgürlük’’ kelimesi üzerinde yoğunlaşılırken, İngiltere ‘de sınırlandırmalar hakimdir. En basiti, Amerika’da başkana küfür ederseniz, başkan da size küfreder, olay kapanır. Ancak İngiltere’de kraliçenin saç modelini bile kimse eleştiremez.

Amerika renklidir. Mavi ve kırmızılı bayrağını yıldızlar süsler. Tarihi kısa olduğundan, sahte kahramanlık hikayeleri pompalayarak, halkına ve askerine milliyetçilik pompalamak zorunda hisseder kendini. Ancak İngiltere gotik gridir. Tekdüze bayrak stili gibi, hayat da tekdüze ilerler İngiltere’de. Tarihinden aldığı güçle, Yahudilerden sonra kendilerini seçkin ırk olarak gören ikinci millettir. Dolayısıyla milliyetçilik gazına ihtiyaçları yoktur.

Amerika sanatta görselliğe önem verir. Sinemada en civcivli görsel efektler, fantastik öğelerle süslü bilim kurgu ve komedi filmleri ağırlıktadır. Müzik piyasasında da en hareketli rol model pop şarkıcıları üretir. (Britney Spears, Justin Timberlake vs.) İngiltere için sanat içeriktir. Sinema yöntemleri daha çok dram, psikoloji ve tarih üzerinedir. Müzikte Eric Clapton, Sting, Adele gibi İngiliz müzisyenleri ön plana çıkarır.

70 ‘lerin başında hayatımıza giren punkçılık, yani umursamazlık, sonrasızlık; ingiltere’de doğmasına rağmen Amerikan alt halk tabakasının bugününü yansıtır. İngiltere’de durum tersidir.

Amerika’da trafik sağdan, İngiltere’de soldan akar.

Amerika nikah masasında ‘’evlenmeyi kabul ediyor musunuz?’’ sorusuna ‘’hayır’’ diyerek gülümserken, İngiltere nikah defterini kapatıp ‘’espri yaptım’’ diyen damat adayına ‘’espriyi başkasına yaparsın’’ ciddiyetindeki nikah memurudur.


Yazık lan adama :)

Peki aynı dili konuşan bu iki emperyali bu kadar farklı kılan nedir? Cevap 17.yy’ın başlarında yatıyor:

İngiltere’den Amerika topraklarına göçler baş göstermeye başladığında, iki tip İngiliz Amerikan topraklarında koloni kurmaya başladı. Birincisi yoksullardı. Emperyalizm ve aristokrasi altında ezilmiş, fakirlikten göç etmek zorunda kalmış İngilizlerdi. İkincisi nispeten daha iyi durumda olsalar bile, kilisenin dini baskıları altında kendini dinen özgür hissetmeyen püritenlerdi. Dolayısıyla göç edenler, kurdukları yeni ülkede alabildiğine zengin, alabildiğine özgür (Protestan) olmak için mücadele ettiler.

İşte bu mücadeleye ‘’Amerikan iç (bağımsızlık) savaşı’’ diyoruz.

Bu savaşta her ne kadar çeşitli ırktan savaşanlar olduysa da, genel itibariyle bu savaş Amerikan-İngiliz savaşı olarak kabul edilir. 


***

Gerçek evrendeki zıtlığı biraz ortaya koyduktan sonra diğer iki evrene bir bakalım:

Marvel ve DC evrenlerini bilir misiniz? Marvel renkli, DC karanlık temalarla çıkarlar genelde. Örneğin, örümcek adam güneşli havada binadan binaya ‘’wuhuuuu’’ diyerek atlarken, Batman yağmurlu havada binada tüner. Örümcek adam en zor durumda bile espri yapabiliyorken, kara şovalye ketumluğunu korur. 



Dikkat edin, Marvel ve DC evrenleri tam da bu şekildedir. Ben bu iki fantastik dünyayı, gerçek dünyadaki bu iki emperyal devlete benzetiyorum. Marvel = Amerika iken DC = İngiltere oluyor benim için..
Not: ABD’nin başkenti Washington ‘un sonunda DC yazar. Benzetmeye ters gibi görünse de anlamı itibariyle aslında destekler. Çünkü DC’nin açılımı ‘’District of Capital’’ olarak bilinir ve Birleşik Devletleri oluşturan hiçbir eyalet bölgesine bağlı değil, başlı başına bir şehirdir –ki şehre adını veren George Washington da bir ingilizdir.
Amerikan film endüstrisi Hollywood, her ne kadar ticari kuruluşlar birliği olsa da, tüm dünya insanlığı için bazı şeylerin bilinçaltı ön hazırlığı yaptığı bilinir. Bunlardan en bilinen örneği, ikiz kuleler saldırısıdır. Hollywood, Amerikan tarihinin en kanlı terör eylemi olarak kabul edilen 9/11 saldırısını –daha saldırı gerçekleşmeden- yıllar içinde defalarca filmlerinde işlemiş ve Afganistan, Irak işgallerine meşruiyet sağlamak için algı mühendisliği yapmıştır. 


En bariz örneği Fight Club'takiydi benim için..
Bilinçaltımızda Amerika’yı, gelişmiş ekonomisi veya Marshall yardımlarından ötürü değil, ufoların daima Amerika’yı hedef alması ve süper kahramanların Amerika’yı kurtarmasından sonra süper güç kabul etmişizdir.


Iron Man vs Captain America
Superman vs Batman
Marvel ve DC evrenleri de –tesadüfen- aynı tema ile yeni bir macera arayışına girdiler bu sene. Hem Marvel hem DC fantastik evreninde, kahramanlar bu yıl birbirleri ile savaşacak. Marvel ‘de Kaptan Amerika Demir Adam’la, Batman ise Superman ‘le kapışacak. Aynı tarafta olmalarına rağmen, yöntemleri ters düştüğünde birbirine giren süper kahramanlar, her iki filmin sonunda da ‘’aslında hedefin bir başkası olduğu’’ temasıyla tekrar bir araya gelecekler. Yani göstermelik bir mücadeleden sonra ‘’biz neden savaşıyoruz kardeşim? Aslında aynı tarafta değil miyiz? Asıl düşman falanca’’ diyip, kaostan düzen yaratacaklar.

Yukarıda anlatılanlar ışığında, biraz da siyaseti takip ediyorsanız; Amerika ve İngiltere arasındaki restleşmeleri farklı analiz edebilirsiniz. Marvel ve DC evrenlerinin bizi hazırladığı yalan rekabet, asıl düşmanın aslında başkası olduğu fikri altında birleşen emperyallerle son bulacak. Aynı hedef için çarpışan hristiyan kardeşler, ‘’asıl düşmanımız İslam’’ fikri altında birleşmek için bu ön provayı yapmak zorundalar yani..

Marvel evrenindeki savaş Türkiye’de ‘’kahramanların savaşı’’ olarak gelse de, gerçek adı ‘’Civil War’’. İroniye bakar mısınız Amerikan İç Savaşı yani.. 

İnandırıcı gelmediyse şuna da bakın:



Amerikan iç savaşında İngilizler ‘’the red coats’’ adı verilen bir üniforma giyerlerdi. 




Amerikan halk kahramanı Paul Revere’ e atfedilen, Amerikan kurtuluş savaşını anlatan ‘’The Midnight Ride’’ olarak bilinen bir şiir vardır. Revere, geceyarısı İngilizler saldırdığına Amerikan askerine ‘’The British are coming!’’ diye bağırarak sokakları arşınlamasıyla biliniyor. ‘’The British are coming!’’ iç savaşı simgeleyen bir slogan olarak tarihe geçiyor. Pelerin gibi görünen uzun ‘’the red coats’’ giyen İngilizler saldırdığında asker ‘’The British are coming!’’ diye uyarıldığından gece zaferle neticeleniyor. Revere’in at üstündeki heykeli halen Boston’da bağırır halde durmaktadır. 



Lex Luthor ‘un ‘’Red Capes are coming!’’ dediği sahne, aslında Amerikalılar için hiç de yabancı olmayan iç savaş tarihini anlatan bir kültürden alıntıdır.





Ne dersiniz? Yakında bir Amerikan – İngiliz savaş şovuyla karşılaşır mıyız?


BONUS: CREED filminden bir sahne..


                             

koddostu facebook koddostu google+ koddostu twitter
Paylaş
Uyarı
Blogda yazılan herşey gerçeklere dayalı kurgu teorilerdir. Telif hakkı içermez. Dilediğiniz gibi kopyalayabilir, kaynak göstermeden kullanabilirsiniz.

@nushirevan