RESIM PAYLASIMI
Mini blog hikaye ''Dörtlü Kaos Mimarları''nı okudunuz mu? Yakın tarihin esrarengiz cinayetlerinin ardındakiler ve inanılmaz zihin kontrol teknikleri.. Hepsi ve daha fazlası gerilim ve gizem dolu mini blog hikaye ''Dörtlü Kaos Mimarları''nda..

25 Kasım 2013 Pazartesi

Muhsin Yazıcıoğlu Suikasti : Surların İçinden

Muhsin Yazıcıoğlu 80 ihtilali ve 12 Eylül dönemlerinde aktif olarak rol almış bir devlet adamıydı. Ülkücü camianın sembol isimlerinden birisi olmuştu. Hakkındaki suçlamalar yüzünden hapishaneye girmişti. Yedi buçuk yıl hapis yattıktan sonra aktif siyasete dönüş yaptı. 

İşte bizim hikayemiz burada başlıyor.

Çünkü bu ülkede devlet adamlarının gelecekteki rolleri, hapishanede şekilleniyor. Bir nevi kimlik değişimi bu. Muhsin Yazıcıoğlu artık bir devlet görevlisi değil, sivil bir siyasetçiydi. BBP partisi dönemine kadar hiyerarşi içerisinde kendisine istediği yeri bulamadı. Ancak partisi beklediği halk desteğini alamayınca sönük bir parti olarak kaldı..

O gün Yazıcıoğlu ‘nun ofisine Sivaslı bir dostu geldi. Bu konuşmanın içeriği sadece bu ikisi arasında saklıdır. Ne var ki muhattaplarının birisini mezara, diğerini hapise götürmüştür. Ne olduysa bu konuşmadan sonra oldu. Türkiyenin çeşitli bölgelerinde planlanan mitingler için helikopter kiralanabileceği fikri ortaya atıldı. Daha önce 17 defa trafik kazasını yara almadan geçiren birisi için mantıklı bir teklifti. Yazıcıoğlu kabul etmedi. Ne parti ekonomik olarak buna hazırdı, ne de böylesine bir gövde gösterisine ihtiyacı vardı.. Ancak bu helikopterin bir ayrıcalığı vardı. 10’ da 1 fiyatınaydı ve partinin yok olmadığını göstermek için böyle bir gösterişe ihtiyacı olduğunu düşünen kurmayları vardı. Yazıcıoğlu tüm ısrarlara rağmen Kahramanmaraş  mitingine kara yoluyla gelmişti. Uzun yoldan yorulan lider, Mart soğuğunun da etkisiyle Yozgat’ a gitmek üzere helikoptere binmeyi kabul etti. Helikopter havalanıp miting alanına yaklaştığında Yazıcıoğlu mikrofondaydı: ‘’Hazineden para almadan miting yapan tek partiyiz..  İlk defa helikopter kiraladık’’ derken seçmenlerinden icazet alır gibiydi.. ‘’Hakkınızı helal edin’’ dedi ve ayrıldı..

Yazıcıoğlu ‘nun o anda ne düşündüğü, yanındakilere neler söylediğini bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz birşey var ki, mecbur kalmasa ‘’ayağı yerden kesilmeyecekti’’..

Yazıcıoğlu ve kaptan pilot dışında 4 kişi daha helikoptere bindi. BBP Sivas İl Başkanı ve yardımcısı, Belediye Meclis Üyesi adayı ve ses kayıtlarından tanıdığımız rahmetli İHA muhabiri İsmail Güneş.. 

Yurt genelinde  mitingler düzenliyorsunuz, helikopter ile seyahat ediyorsunuz ve parti liderinin yanında hiç yardımcısı yok mu? Bu kişilerden en az 3’ ü ‘’gereksiz’’ değil mi? İsmail Güneş ‘in yetkilileri çelişkilere düşüren ses kayıtlarını ve iddiaları defalarca ibretle izledik. Ama olayın aslını; yani Yazıcıoğlu suikastinin kimlerin neden yaptığına dair bir cevap alamadık. 

Burada bir parantez açmak istiyorum.. Çocukluğumuzdan beri İstanbul’ un fethini surların dışından dinledik.. Top yapımından, Ulubatlı Hasan ‘a.. Lağımcılardan, gemilerin karadan yürütülüşüne dair herşey surların dışından anlatıldı.. Hiç düşündünüz mü? Bir hikaye de aynı anda içeriden, yani bizans surlarının içerisinden yazılmış olsaydı.. Kimbilir Fatih’ e nasıl dehşet verici bir katillik layık görülecekti.. Ancak bu aynı zamanda bize anlatılan kahramanlık dolu hikayenin yanlış taraflarını da görmemizi sağlardı. Fetih sırasında devasa topların dövdüğü surların arkasında masumların ölmediğine inanmak peygamber övgüsüne layık olmuş bir komutana yakıştırılamayan birşey  midir? Ne var ki surların içerisinden anlatılacak herhangi bir  hikaye  farklı bakış açıları görmemizi sağlayacak olsa da, Fetih’ in o kutsal havasına gölge bırakırdı.. Bu yüzden anlatılmadı.
İşte ben bu teorimizde, kimsenin yapmaya cesaret edemediği taraftan; Yazıcıoğlu Suikastini surların içinden, yani hikayeyi madalyonun öteki yüzünden anlatacağım:


***

Tarih 25 Mart 2009.. Malatya askeri hava üssünde garip bir hareketlilik vardı. Kimsenin neler olduğu hakkında bir fikri yoktu. Bu tür operasyonlarda detay verilmezdi. Kürecik ‘teki NATO’ ya bağlı Amerikan radar üssüne inen bir helikopter, 6 özel harekat elemanını aldı. Bu ekibe ‘’sır katipleri’’ deniliyordu. Sadece özel operasyonlar için yetiştirilmişlerdi. 2 ‘şerli gruplar olarak Keş Dağındaki Kanlıçukur mevkiine iniş yapan Sır Katipleri,yarısı karla kaplı enkaz yığınının etrafında konumlandılar. Aldıkları emir: ‘’kazadan kimse canlı çıkmayacaktı’’  Hipotermi süresi 25 dakika olarak öngörülmüştü. 15 dakikadır yoldaydılar. Yapmaları gereken sadece helikopterden bazı teknik parçaları çıkarmak, delilleri yok etmek ve 10 dakika daha beklemekti. Teknik ekip helikopterin mekanik aksamından birşeyler sökerken, 2 kişi keşif yürüyüşüne çıktılar. Kalanlar ekiplere yardımcı olmak amacıyla hareketsiz kalacaklardı.


***

O sıralarda civar köy sakinleri düşen helikopteri duymuş ve yukarı doğru harekete geçmişlerdi. Bölgenin topografik yapısı araç kullanımına engel olduğundan yaya olarak dağa tırmanmaya başladılar. Bu sırada bölge yolunun hemen üstüne konuşlanan bir Skorsky helikopterinden 4 asker indi. Birisi yüzbaşıydı. Kendini tanıttı. Malatya Hava Üssünden kaza için geldiğini söyledi. Halka geri dönmeleri gerektiğini, çünkü bu işle profesyonellerin ilgilendiğini, can güvenliklerinin sağlanamayacağını söyledi. Köylüler ‘’çekil yolumuzdan’’ dediyse de yüzbaşı izin vermedi. ‘’Geri dönün bizler ilgileneceğiz’’ diyordu.. Birkaç sözlü tartışmadan sonra köylülerin bir kısmı dağıldı. Kalan kısmı yüzbaşının helikopterinin etrafında beklemeye başladı. 


***

Öngörülen süre aşıldığında  ekip lideri, helikopterin kapısını açtı. İçeride 6 kişi vardı ve beklenildiği gibi ölmüş gibi görünüyorlardı. Karın gittikçe örttüğü enkazın içine sızan ekip üyesi, önce Muhsin Yazıcıoğlu’ nun nabzını yokladı. Önündeki dosyaları alıp enkazdan uzaklaştı. Diğer ekip üyesi kendini içeri sarkıtarak enkaza girdi. Pilotun önündeki not defterlerini alırken, miting için helikopterdekilere ayrılan kumanyaları da kucakladı. O sırada İHA muhabiri İsmail Güneş’ in bilinci yerine geldi ve ‘’siz kimsiniz?’’ diye bağırdı. Ekip o zamana kadar herkes gibi muhabirin de öldüğünü düşünmüştü. Ekip üyesi istemsiz bir tekme savurdu. Dağda hareket edebilmek ve ağır iklim şartlarına dayanıklı postal İsmail Güneş ‘in çenesinde patladı. Zaten zor durumdaki adam tekrar bayıldı. Öldüğünden emin olmak isteyen ekip üyesi nabzına dokundu. İsmail Güneş halen hayattaydı. Dışarı çıkıp ekip liderine İsmail Güneş’ in hipotermi ve yaralarına rağmen halen hayatta olduğunu bildirdi. Ekip hazırlıksız değildi. B planına geçildi..


*** 

Yüzbaşı helikoptere dönüp emri veren komutanıyla iletişime geçti. Köylülerin ısrarından bahsetti. Bir şekilde köylüleri uzak tutmak mantıksız geliyordu ama emir demiri keserdi. Telsizin ucundaki ses “tamam emrimi bekle’’ deyip kapadı.. Aynı ses aylar önce Muhsin Yazıcıoğlu’ nu telefonla aramış bir ricada bulunmuştu:

Ergenekon davasının iki kanadı vardı: Askeri kanat ve siyasi kanat.. Askeri kanat emekli genel kurmay başkanı Yaşar Büyükanıt sayesinde ifşa olmuştu. Başbakan özel görüşme sonrası ‘’konuşulanlar benimle beraber mezara gider’’ diyecekti. Büyükanıt ‘’can güvenliği’’ karşılığında devlete karşı yapılanan müslüman-türk olmayan, yıllardır gerçek kimliklerini gizli tutan askerlerin listesini ayrıntılarıyla bir asker nizam içerisinde başbakana iletmişti. Ergenekon askeri kanadını tamamen yitirmişti.. Bir de siyasi kanat vardı. Savcı Zekeriya Öz, Muhsin Yazıcıoğlu’ nu bildiklerini anlatması için davet etmişti. Yazıcıoğlu ‘’inşallah’’ deyip telefonu kapadığında, askeri kanadın kalıntıları bu bilgiye ulaşmışlardı. Yazıcıoğlu’ nu arayan general ‘’sen kimsin? Dağlarda parçaların toplanmaz dikkat et!’’ diye tehdit etmişti. ‘’Yüzyüze konuşalım senin apoletlerini sökeyim’’ diye cevap alan ve Bilvanis davasında Yazıcıoğlu yüzünden zarar gören komutan, planını uygulamaya bu yüzden koyacaktı.. yıllar önce Maraş Katliamı yüzünden yargılanmasına sebep olan şehir, Yazıcıoğlu’ nu son kez görmüştü.. Şimdi televizyonlar helikopter kazasından bahsediyordu. Bir kamuoyu yaratılırsa enkaz derhal bulunabilirdi. Oysa haber alamadığına göre Sır Katipleri işlerini bitirmemişlerdi.. Yapması gereken tek şey, hedef şaşırtmaktı..


***

Sır Katibi enkazdan çıkıp ölmeyen birisi olduğunu söylediğinde lider dönüp siyanür tüplerine baktı. Birisinin çenesini kırdığını söylediğinde duyduklarına inanamadı. Bu bir acemilikti! Delil bırakmak demekti! Az önce iki ekip üyesi pilotun not defterleri dahil, elektronik aksamı enkazdan bikaçyüz metre ileride bir oyukta yakmışlardı. Ancak bu darbe normal görülmeyebilirdi. Ekip telsizle lojistik destek istedi. Olay yerine havadan enkazı parçalamada kullanılan aletler indirildi ve bazı deliller yeni gelen helikopterle gönderildi. Düşen helikopterden sonra olay yerine gelen 2. Hava aracı idi ama radar kayıtları kontrol altındaydı. Her zaman böyle olmuştu. Ekip görevlerini bırakıp ölmek üzere olan muhabiri zarar vermeden helikopterden çıkardılar. İsmail Güneş halen yaşıyordu. Helikopterin kaza açısı hesaplandı ve kapı kırılıp fırlayan bir ceset süsü verilmek üzere İsmail Güneş’ i Kanlıçukur’ un dik kayalarından aşağı bıraktılar. Yaklaşık 600 metre karlı yamaçta yuvarlanan adam cansız bir şekilde durdu. Ekip üyesi bu hatası yüzünden görevinden alınırken, kendisini garanti altına almak için göğüs kamerasındaki görüntüleri Başkomutan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ e ulaştıracaktı..


***

Yüzbaşı olanlardan habersiz köylüler ve gazetecileri sahte enkaza doğru yönlendirdiler. Bu sırada jandarma özel harekat da kalabalığın yanlış yönde akması için ellerinden geleni yapıyorlardı. 48 saat sonunda arama kurtarmadaki herkes, gerçek enkazdan 115 km uzakta olduklarını farkedeceklerdi. Sivil Savunmaya ait ‘’Kaza Kırım Ekibi’’ kaza ile ilgili hiç bir detaya ulaşamayacak, sadece belli belirsiz ayak izleri, bikaç yüz metre ileride  imha edilmiş  elektronik aksam ve bazı kimyasal zehir izleri saptayacaklardı..


***

Sır Katipleri detaya inmeden görevin başarıyla tamamlandığını rapor ettiğinde general, bölgeye doğru harekete geçen Hava Kuvvetlerine bağlı ekiplere katıldı. Canlı yayında köylülerin ifadesini kaynak gösterip ‘’enkazı bulduk’’ açıklaması yapan Vali sıkıntı yaratabilirdi. Telefonda beyanat vermemesini söylemişti ama yüz yüze görüşmek en mantıklısıydı. Çözülemeyen siyasi kanat, haber merkezlerinde bilgi kirliliği yaratılmasına yardımcı olmuşlardı


***

Yüzbaşı, enkaza ilk ulaşmaya çalışan köylüleri de yanına alarak valilikte toplanılması emrini almıştı. Emrindeki askerleri de alarak valiliğe doğru yola çıktı. Valinin yanında bir takım devlet görevlileri ve komutanlar vardı. Askeri kıyafetler arasında emir aldığı generali gözü hemen seçti ama renk veremezdi. Yöre halkına sağladıkları katkı için devletin müteşekkir olduğundan bahsedildi. Gençlerin elindeki kameralı cep telefonlarına el koyulması gerekiyordu. Üstelik bu telefonlar karşılığında hatırı sayılır kalitede telefonlar dağıtılacaktı. Operasyonun gizliliği ve bilgi paylaşımının zararları hakkında yöre halkı uyarıldı ve bir takım kağıtlar imzalatıldı. Telefonlar toplanıp yerlerine sıfır, kaliteli cep telefonları dağıtıldı.


***

Son Hikaye

Şeref 19 yaşındaydı. Olayı gördüğünde youtube’da yayınlamak üzere yüzbaşının ve askeri helikopterlerin kaydını yapmıştı. Yeni telefonları duyduğunda teknolojiye hiç de yabancı olmayan bu genç çok sevindi. Bir nevi ödül kazanmış gibi hissetti kendini. Ancak bu yeni telefonların hafıza kartı girişleri yoktu. Kendi telefonundaki hafıza kartını çıkardıktan sonra teslim etti ve kaliteli telefonu cebine attı. Resmi işlemler bittiğinde yeni telefonuna simkartını takıp çalıştırdı. Hafıza kartını cüzdanına yerleştirdi. Bu telefonu aylarca kullandı. 

Olayın üstünden 3 ay kadar geçtikten sonra Şeref paraya ihtiyacı olduğundan bu yeni telefonu satıp ikinci el bir telefon almayı düşündü. Böylece aradaki fark ile kendisine kontör alabilecekti. Dediği gibi yaptı. Telefonu sattı ve ikinci el bir telefon aldı. Bu kez hafıza kartı girişi de vardı. Cüzdanında aylardır bekleyen kartı hatırladığında youtube’ a atması gereken ama unuttuğu görüntüleri hatırladı. Müthiş bir etki yaratabilirdi.. Haber kanallarına da satabilirdi. Açıp görüntüleri seyretmek ve ne yapması gerektiğine karar verecekti. Hafıza kartını takıp görüntüleri izledi. Stabil, net görüntülerdi.. 

Bir internet kafeye girip görüntüyü satabileceği haber kanalının telefon numarasını aradı. O sırada internet kafeye polisler girdi. Çocuklar alışkındı bu görüntüye hemen kimlikleriniçıkardılar.. Şeref de onlar gibi yaptı. Ancak bu polisler doğrudan Şeref’ e yaklaşıp çalıntı telefon ihbarıyla sinyali takip ettiklerini söylediler. Şeref’ i de alıp karakola gittiler. Şeref telefonun çalıntı olmadığını değiş tokuş yaptığını anlattıktan sonra komiser Şeref’ in kulağına küpe sözlerini iletip salıverdi. Şeref telefonunu tekrar aldığı için memnundu. Ancak bir aksilik vardı. Hafıza kartı yoktu! İstemeyerek de olsa tekrar karakola doğru yöneldi. Kapıdaki görevliye yaklaşırken içeriden kendisini götüren polis memuru çıkıp, ‘’haaa sen uslanmıyacan demekki gel gel!’’ diyerek tehditvari konuştu. 

Şeref 19 yaşındaydı.. Arkasını dönüp evin yolunu tuttu..


Yorumsuz:


koddostu facebook koddostu google+ koddostu twitter
Paylaş
Uyarı
Blogda yazılan herşey gerçeklere dayalı kurgu teorilerdir. Telif hakkı içermez. Dilediğiniz gibi kopyalayabilir, kaynak göstermeden kullanabilirsiniz.

@nushirevan