Göz kapaklarını zor kaldırıyordu. Belli belirsiz gölgeler etrafında hareket ediyor, kimisi yaklaşıp uzaklaşıyordu. Alnının ortasından başlayan ağırlık o kadar fazlaydı ki gözlerini açması hemen hemen imkansızdı. Bir anda şok bir ışık demeti gözünün önünden geçti. Beyin nöronlara ‘’ben halen buradayım’’ mesajı gönderdi. Elleri ayaklarını hissetti. Oturduğu yerde geriye doğru sarsıldı. Birileri aniden yüzüne su atmıştı. Su yüzünden akana kadar kafasını kaldıramadı. Sonra kafasında hissettiği ağırlığa rağmen kafasını kaldırmaya çalıştı. Birileri vardı.. Kendi aralarında konuşuyor, gülüşüyorlardı. Birisi yaklaşmaya başladı. Oturduğu yerden adamın yüzünü görmek için kafasını kaldıracak kadar gücü yoktu. İkinci bir şok hemen ardından geldi. Adam okkalı bir tokat savurmuştu. Bu defa adrenalin damarlardaki kan akışını hızlandırmaya başladı. Kalbi daha hızlı atmaya ve vücudu uyanmaya başladı.
Tamamen kendine geldiğinde tokatı atan arkasını dönmüş yerine dönüyordu. Diğer ikisi kendisine bakıyor ve gülümsüyordu. Elleri ve ayaklarındaki acıyı hissettiğinde düştüğü durumu anladı. Bu haydutlar ellerini ve ayaklarını bir sandalyeye bağlamıştı.
En arkada oturan birisi tokatı atan iri yarı adama seslendi:
- Bira?
Adam tereddütsüz arkadakinin yanına gidip elinden şişeyi kapıp kafaya dikti. Diğeri halen kendisine bakarken gülümsüyordu.
Zar zor konuşabildi:
- Kimsiniz? Benden ne istiyorsunuz?
Arkadaki ikisi aniden dönüp kendisine baktı. Yüzlerinde oyun oynarmış gibi bir ifade vardı. Bira ikram eden kısa boylu şapkalı birisiydi. Geriye doğru attığı şapkasını önüne çevirip kendisine yaklaştı:
-Sabah oldu uykucu! Kendine geldin mi?
Adam gülümseyen hayduta doğru baktı:
-Evet. Siz kimsiniz? Beni neden bağladınız?
Kısa boylu önüne bir sandalye çekip gözlerini önce ıslak adamın saçlarına daha sonra üzerine dikti:
-Uzatmayalım Ekrem! Seni tanıyoruz. Polis olduğunu da biliyoruz. Sana iki değişmez gerçek söyleyeceğim: 1: seni 1 saate kadar öldüreceğiz... 2: seçenek hakkı sunacağız, kafaya kurşun mu? Denizde boğulmak mı?
Islak adam donakalmıştı. Karşısındaki adam kendisini tanıyordu ve 1 saate kadar öldürülecekti.
-Ne.. neden? Diye sayıkladı
Şapkalı adam ciddileşti:
-Büyük yanlış yaptın Ekrem. Suçunu biliyosun. Organize Şubenin göz bebeğisin..
Bu kez Ekrem sesini yükseltti:
-Haydut musunuz lan?!
Bira içen iri yarı adam ayaklandı. Hızla yanına koşup bi tokat daha geçirdi. Adam o kadar güçlüydü ki tek şamarla Ekrem bir an için yıldızları saydı.
Kısa boylu olan söze girdi:
-Ekrem bu hayvanın adı Kasım. Anasını babasını kesmiş hayvan.. Bana diyor ki keselim şunu. Ben de dedim ki yook! Ekrem bize paraların yerini söyleyecek!
Ekrem şaşkın bi ifadeyle:
-Ne parası? Para mara yok bende! Ben devlet memuruyum! Gidin banka soyun lan banane!
Şapkalı:
-Cahili mi oynayalım Ekrem? Peki bizim Kasım eğlenmek istiyor zaten dilersen sabaha kadar dövelim seni sen hatırlayana kadar..
Ekrem arkasında dikilmekte olan iri yarı adama baktı. Yumruklarını sıkmış bekliyordu. Odanın diğer ucunda koltukta oturan adam buz gibiydi. Gülümsüyordu. Ama tek hareket etmiyordu. Neredeyse cansız gibiydi. Bu haydutların patronları olabilirdi. Ona doğru seslendi:
-Abi ne istiyorsunuz söyleyin Allahaşkına!
Şapkalı Ekremin çenesini tutup yüzünü kendine doğru çevirdi:
-Bize bak! Burada para isteyen biziz.. Onun hesabı başka! Ona daha sonra geleceğiz. Sen şu operasyonda taşıdığınız paranın kasası nerde onu de bakalım..
Ekrem donakalmıştı. Bu bilgi çok gizliydi. Böyle haydutların bilmesinin imkanı yoktu. Bu adamların ciddi oldukları her hallerinden belliydi. Ömrünün son saatini yaşıyor olabilirdi:
-Pe.. peki.. size paranın yerini söylersem, beni bırakacak mısınız? Çünkü az önce öleceğimi söyledin..
Şapkalı:
-Sana şunun sözünü verebilirim. Sen paranın yerini söylersin, Kasımla ikimiz gideriz.
Odanın diğer ucundaki hareketsiz adamı göstererek:
-Sen de şu abiyle başbaşa kalır sohbet edersin. Biz parayı alırsak geri dönmeyiz.. Ama dediğin yerde para olmazsa döner seni öldürürüz. Anlaştık mı?
Ekrem küçük de olsa kurtulma ihtimaline sevinmişti. Paranın yerini söyleyecekti. Nasıl olsa kanunsuz bir paraydı. ‘’Hepsinin köküne lanet girsin!’’ dedi kendi kendine..
-Tamam, diyebildi. Adres cep telefonumda Cevher diye kayıtlı.
Telefonu almışlardı. Masanın üzerinden telefonu alıp rehberde Cevher ismini bulduklarında birbirlerine bakıp gülümsediler.
-Ben sözümde dururum Ekrem. Sen de dursan iyi edersin..
Ekrem:
-Paranın yerini söyledim salın beni!
Şapkalı ceketini çoktan giymiş odadan çıkmak üzereydi:
-Bırakacağımı söylemedim.
Odanın diğer tarafında oturan adamı göstererek:
-Buna o karar verecek.. deyip çıktı.
Ekrem bu kez hareketsiz kendisini gülümseyerek izleyen adama baktı:
-Git sen de payını alsana paradan! Çok para var orda!
Adam gülümsemesini bozmadı. Elini koltuğun yanına götürüp televizyon kumandasını aldı. Televizyonu açtı. Haberleri izlemeye koyuldu.
Televizyon açılana dek loş odada yüzünü seçemeyen Ekrem, televizyonun ışığı ile yüzü aydınlanan adamı bi yerlerden tanır gibiydi.
-Sen ne istiyorsun be adam!?
Adam parmağını kaldırıp ekranı gösterdi. Televizyonda Türkiyenin her yerindeki emniyet müdürleri, amirler ve daire başkanlarının görevden alındığına dair haberler vardı. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi şehirlerdeki emniyet teşkilatı da tepetaklak olmuştu. Hüseyin Çapkın ‘’sağlık olsun’’ derken oturan adam bu defa dişleri görünene dek gülümsedi.
Ekrem dayanamadı:
-Operasyonu biliyorum! Ben de içindeydim.. Ne diye izliyorum bunları?
Adam televizyonu kapattı. Yine gölgede kalmıştı. Öylece bakıyordu:
-Kimsin? Ne istiyorsun? Çıkar beni burdan!
Ekremin bağırışları odada yankılanıyordu. Adam hareketsiz bakmaya devam ediyordu. Belli ki oda ses geçirmezdi. Yoksa ağzını filan bantlarlardı. Diğer iki haydut paranın peşindeydi. Ama ya bu adam ne istiyordu?
Adam aniden tok sesiyle konuşmaya başladı:
-Merhaba kardeş. Az önce çıkan ikili sana 2 konuda söz verdiler ama sadece birini tutabilirlerdi. Çünkü onlar katil değil, sadece hırsızlar.. Kasım ‘ın sana vurduktan sonraki gözyaşlarını görmedin mi? Elleri titremesin diye yumruklarını sıktı garibim.. Aslında bir karıncayı bile incitemez.
Ekrem Kasım’ın yüzüne dikkatli bakmamıştı. Yumruklarını sinirden sıktığını zannetmişti. Doğru olabilir miydi?
Adam devam etti:
-Bu odada katil olan tek kişi benim Ekrem. Ben seni 1 saate kadar öldüreceğim.. Onlarsa sana hangi yolla ölmen gerektiği konusunda seçenek sunacaklardı. Vicdanları mı el vermedi anlamadım ki.. Neyse anlaşmamız buydu. Senin sana ait olmayan bir parayı vermeyeceğini düşünüyorduk. Demek canın kıymetliymiş. Sen paranın yerini söyleyince sözünü tutacak sadece ben kaldım.
Ekrem adamın hareketsiz tavırlarından rahatsız olmaya başladı. Demek asıl adam buydu! Peki niyeti neydi? Şapkalı çıkarken ‘’sohbet edeceksiniz’’ demişti.
-Ne öğrenmek istiyorsun? dedi Ekrem
Adam oturduğu yerde öne doğru eğildi. Yüzü yeniden aydınlığa çıkmıştı. Kır saçlı yeşil gözlü iri yapılı bir adamdı bu.
-Demek konuşmaya başladık Ekrem. Peki bana şu savcıyı anlat! Özel yetkilerinden bahset..
Ekrem bu konuları konuşmamaya yeminliydi. Karısına bile bunlardan bahsetmemişti.
-Bilmiyorum... diyebildi
Adam bu defa ayaklandı. Uzun bej bir palto giyordu. Odanın öteki ucunda sağa sola doğru volta atmaya başladı. Neden sonra durdu ve Ekreme döndü:
-Tamam. Kararımı verdim. Seni denize atacağım. Boğulursun. Ciğerlerine su dolarken bu son anlarımızı unutma olur mu? Zaten ölecektim keşke anlatsaydım diyeceksin..
Ekremin boğazında birşeyler düğümlendi. Bir an için denize elleri ayakları bağlanmış bir şekilde bırakılışını hayal etti. ‘’Korkunç bir ölüm!’’ diye düşündü.
-Tamam tamam.. Beni ikna ettin. Herşeyi anlatıcam.. dedi.
Adam tekrar koltuğuna otururken eliyle lütfen işareti yaptı.
Ekrem anlatmaya başladı:
‘’Bir kaç sene önce bir davaya cumhuriyet savcısı yerine özel yetkili bir savcının nezaret edeceği söylendi. Adamın biri bir kitap yazmış biz de ona baskın düzenleyecektik. Cumhuriyet Savcıları il sınırları içindeki davaya bakarlar, bu özel yetkililer ise ucu nereye uzanırsa uzansın takip edebilirler..’’
Adam bunları biliyor gibiydi. Yine tek bir tepki vermedi. Ekrem devam etti:
‘’OdaTv ‘yi bastığımızda bu savcı da bize nezaret etti. Adamları yakalayıp ekip arabasına götürmemiz gerekiyordu. Amirimiz durmamızı söyledi. Savcı telefonla konuştu. İçeri bikaç adam girdi. Üzerlerinde bizim şubenin yelekleri vardı ama bizden değillerdi. Olsa tanırdım.’’
‘’Bu adamlar oturup bilgisayarlara bazı cd’ ler taktılar. Diğerleri dolapları karıştırmaya başladı. Bizler ne olduğunu anlamıyorduk. Savcının tahkikatı diye düşündük..’’
Adam hızlanmasını ister gibi seslendi:
-Eeee?
Ekrem devam etmek zorundaydı:
‘’Sonradan öğrendik ki bu adamlar delil yerleştirmek için oradaymışlar. Bulundu diye lanse edilen herşeyi savcı ve beraberindekiler taşıdı. Böylece inkar edilemez kanıtlar oluşturuldu.. Zaten medyatik bir davaydı. Sanıklar sürekli delillerin kendilerine ait olmadığını savundu durdu..’’
‘’Neden sonra öğrendim ki, bu ekipler bizzat iktidar ve cemaatin ortak operasyonu çerçevesinde hareket ediyorlar. Askerlerin oluşturduğu ergenekon davasına istediklerini dahil etmek için kullanılıyorlar!’’
Adam tok ses tonuyla sordu:
-Peki ergenekon terör örgütü diye birşey yok mu?
Ekrem:
-Yanlış anlama elbette var. Ama bunlar organize halde hareket etmiyorlar. Belirli ideallerin peşindeki paşalar, beyler..
Adam ‘’devam et!’’ diye emir tonunda seslendi. Ekrem devam etti:
‘’Cemaat böylece kendisiyle çelişen herkesi içeri atabiliyordu. Misal bi adam bi kitap yazdı.. Bu ekip adamın bilgisayarından ergenekon zanlısının adresine mesaj attı. Hakim bu delili görünce ergenekon davasına dahil etti..’’
Adam tekrar sordu:
-İkidir cemaat dedin? Bu adamlar dindar değiller mi? Nasıl böyle bi hukuksuzluğun içindeler?
Ekrem ellerini gevşetmeye çalıştı ama sımsıkı bağlıydı. Devam etti:
‘’ Cemaat onu destekleyenlerin, onunla ilgili bilinenlerin ve söylenenlerin toplamından farklı bir şey aslında.. Toplumsal, psikolojik, siyasi, kültürel, ekonomik etkenlerin bir araya gelmesiyle ve uluslararası güçlerin de yardımıyla şekillenmiş, hem sabit, hem de değişken bir yapı. Temel amacı, Türkiye'yi, ilişkileri ve geleceğiyle kontrol etmek, bu ülkenin uluslararası kapitalist egemenlerin yörüngesinden çıkmasını engellemek.’’
Adam sinirlenmiş gibiydi:
-Saçmalıyorsun! Dindar insanlar bu adamlar! Evlerine gittim! Yemeklerini yedim!
Ekrem gözlerini yere indirdi ve gülümsedi:
-Taban ile tavan arasında belirgin bir fark var her zaman.. Ekonomik refahı olmayan birini içlerine aldığını gördün mü abilerin? Alt kademelerde istihdam edildiler bunlar.. Tabana bakacak olursak Türkiyenin en temiz ve saf duygulara sahip grubu belki de.. Ancak piramidin tepesine doğru girift ilişkiler sende de bir soru işareti oluşturmuyor mu?
Adam bir süre sessizce durdu. Sonra eliyle işaret ederek:
-Devam et! Konumuz cemaat değil! Savcıdan bahset! İstihbaratın haberi yok mu bu kumpastan?
Ekrem yorulmuştu. Ama vakit tükeniyordu. Söyleyeceği herşey tıpkı diğer ikisinde olduğu gibi bir umut kapısı aralayabilirdi. İstemeyerek de olsa devam etti:
‘’Odatv’de kullanılan bu yöntem illegaldi. Hakkında kanıt bulamadığın adamı hukuki olarak zor duruma düşüremiyordun. Ama bu devrimcileri başka türlü içeri atamazdık’’
‘’Savcı gayet düzgün işleyen bu yöntemi biraz daha geliştirdi. Bu aşamada istihbarat ile de işbirliği içinde oldu. Ancak istihbarat, içindeki bu illegal yapının sadece cemaate hizmet etmesinden rahatsızdı. Derin odaklar sadece cemaatin rakiplerinden oluşmuyordu. Müsteşar MGK toplantısında bundan bahsetti.. yer yerinden oynadı filan işte.. bu kadar biliyorum’’
Adam oturduğu yerden söze girdi:
‘’Devamını da ben söyleyeyim öyleyse.. Başbakan geçirdiği sözde ameliyattan sonra 10 gün istirahate çekildi. Ancak 28 Haziran 2012 de MGK toplantısı yapılacaktı. Müsteşar burada durumu başbakana anlattı. Başbakan da cemaati karşısına aldı.. şimdi anlıyorum..’’
Ekrem bir anlam veremedi:
-Tamam öğreneceğini öğrendiysen beni bırak!
Adam:
-Hayır! Kafamdaki tüm sorular yanıt bulmadan olmaz!
Ekrem tehlikeli oyunlar oynayacak halde değildi:
-Tamam peki..
Bu defa adam konuşmaya başladı:
‘’Dershaneler kapatılarak cemaate ekonomik darbe indirildi. Cemaat de bunun karşılığı olarak Savcının ekibini hükümete karşı kullandı! Onun için bi sürü bakan yakını içeri alabiliyorlar!’’
Ekrem oyunun devam etmesinden sıkılmıştı ama adamın ikna olması gerekti:
-Uçuk bir teori! Hükümetin elinde her türlü güç var! Kalkıp yok öyle deliller diyebilir?
Adam tekrar gülümsedi:
-Demez! Diyemez!.. Eğer ekibin faaliyetlerini açığa çıkarırsa eski düşmanını uyandırır. Ergenekondan içerde yatanların yeni savunmalarına zemin hazırlar! Cemaat iktidarı kendi silahıyla mı vurdu? Vay arkadaş!
Ekrem:
-Tamam mı? Bırakacak mısın beni?
Adam rahatlayan ses tonunu tekrar ciddileştirdi. Bu kez arkasına yaslanarak konuştu:
-Henüz değil! Paralardan bahset!
Ekrem:
-Hangi paralardan?
Adam ayağa kalkıp bağırdı bu sefer:
-Az önce iki meymenetsize vaad ettiğin para gibi paralardan!
Ekrem yüzünü öne eğdi:
-Bazen büyük operasyonlar yapılır. Ekiptekiler buna ‘’ganimet’’ derler. Birçoğunu saklar, kalanını basına duyururuz.
Adam:
-Vaay! Kirli polisleeer!
Ekrem yüzünü yerden kaldırmadı:
-Bazen büyük bir sevkiyat yakalarız.. Bu sevkiyatın mallarını alır birazını başka bir nakliyede yakalatırız. Böylece basın yemi yutarken, bizler ganimeti cebe indiririz. Yetkililerin bilmediği şeyler değildir. Bal tutan parmağını yalar derler.. Galiba bu yüzden de bu operasyona alındık..
Adam ayağa kalkıp birkaç adım attı:
-89 milyarlık yolsuzluk operasyonuna..
Ekrem gözyaşlarına hakim olamıyordu. Ama korkudan mı pişmanlıktan mı bilemedi:
-Evet! Bizim gibilerden toplanan paraları savcının ekibi kullandı. Gidip bir kamu bankasının müdürünün evine yerleştirildi.
Adam Ekreme doğru yaklaştı. Yüz hatları görünmeye başladı. Çakmak çakmak bakan bu adam eski bir asker gibi görünüyordu:
-Ayakkabı kutuları! diyerek bir kahkaha attı..
Ekrem:
-Evet. Böyle şeyleri savcının ekibi organize ediyor. Yazılı ve görsel meyda, hatta sosyal medyada akıllarda yer edinilebilecek, kolay hatırlanabilecek, dalgası geçilecek materyaller kullanılıyor. Sosyo-psikolojik bir hamle..
Adam Ekreme iyiden iyiye yaklaşmıştı. Hırpani bir kılığı vardı. Bir an paltosunda hayvan dışkısı görür gibi oldu.
Adam odada ilk gördüğü gülümsemesini takınmıştı:
-Dolarlar için ne diyordunuz?
Ekrem kafasını kaldırıp adama baktı. Bu kadar mesele arasından bunu mu merak etmişti?
-Dolarlar için mi? Ye.. yeşillik..
Adam gözlerini Ekreme doğrulttu ve gülümsemeye devam etti:
-Sana meslekte öğretmediler mi? Yeşillik seni öldürür..