RESIM PAYLASIMI
Mini blog hikaye ''Dörtlü Kaos Mimarları''nı okudunuz mu? Yakın tarihin esrarengiz cinayetlerinin ardındakiler ve inanılmaz zihin kontrol teknikleri.. Hepsi ve daha fazlası gerilim ve gizem dolu mini blog hikaye ''Dörtlü Kaos Mimarları''nda..

11 Haziran 2014 Çarşamba

Piron ve Piyon

@fenerlicihan – ma illa kavga çıxarax?

Ekranda bu iletiyi gören İlo bu adamı tanıyordu. Diyarbakır’da avukatlık yapıyordu. KCK olarak bilinen Koma Civaken Kurdistan ‘ın idari yapısında gelecek vaad ediyordu. Ama herşeyden önce İlo’nun memleketten arkadaşıydı. ‘’Xort Piron’’ olarak bilinen ‘’Dicle Gençleri’’ zaza grubunu yönetiyordu.

@pironic21 – hayırdır Cihan?

@fenerlicihan – abi telefonuna mesaj attım geri dönmedin?

İlo el çabukluğu ile telefonunu çıkarıp baktı. 12 cevapsız çağrı, 4 de mesaj gördü. Elindeki telefonu masaya bırakırken gülümsedi ‘’sadece 10 dakika bakmadım telefona ya’’ diye düşündü.

@pironic21 – kusura bakma Cihan baba.. yoğunluk var biraz.

@fenerlicihan – operasyon mu var?

@pironic21 – bugün bizim haber ajansının müdüründen bir haber bekliyorum. Bişeyler olacak ama bakalım..

@fenerlicihan – o kari davada ben ajansın muhasebecisiyim demedi mi abi :)

İlo bölgenin en büyük haber ajanslarından birinin yönetim kurulu başkanın kck davasında böyle beyanat vermesine anlam verememişti. Anlamadığı çok şey vardı ama dert etmiyordu. Onun mesleği habercilikti. Bugün kendisine bir görev verilecekti. Kaynağı gizli tutulan bir operasyon başlıyor gibiydi. ‘’Fotoğraf makinemi hazırlamalıyım’’ diye düşündü.

@pironic21 – çok konuştuk Cihan baba.. şimdi habere çıkıyorum.

@fenerlicihan – eyvallah :)

Fotoğraf makinesini hazırlayıp bataryaları kontrol etti. Telefonu eline alıp beklemeye başladı. O sırada masasının üstündeki Musa Anter ödülüne gururla bakıyordu. Ödül gecesini düşünüp gülümsedi. Televizyonda habertürk yazısını görünce tekrar suratı asıldı. Daha birkaç ay önce ‘’örgütle bağlantıları yüzünden’’ kovulmuştu. Telefondaki halay müziği çalmaya başladı. Bilinmeyen numaradan aranıyordu:

-Alo?

-Hazır mısın İlo? Bugün yer yerinden oynayacak..

Telefondaki ses Kck tutuklusu ajans yöneticisiydi.
-Hazırım başkanım, sahaya ineyim mi?

-Tamam in ama bu defa farklı yapacaksın. Olayları çekme! Militan grupta bir çocuğu takip edecek, onu resmedeceksin.

-Bir çocuk mu? Ne.. neden?

Telefondaki kadın biraz duraksadı, kısık bir sesle devam etti:
-Çocuğun ölümünü çekeceksin..

***

Militan gruba karışan İlo, polis ile gruplar arasında kalıyor ve bu savaştaki her anı fotoğraf makinesine kaydediyordu. Taşlardan ve havai fişeklerden kaçmaya çalışırken, müthiş fotoğraflar da yakalıyordu. Aniden grup arasından yüzü gözü kapalı bir militan koluna girip parolayı söyledi: ‘’piron’’

İlo beklediği adamın bu olduğunu anladı. Adam İlo’yu sokağın bir köşesine çekip sordu:

-Napıyorsun ulan?
-Çekim yapıyo..

Adam sözünü kesti:
-Lan sana demedik mi olayları çekmeyeceksin diye?

İlo şaşkındı:
-Sen çocuğu gösterene kadar boş durmayım dedim. Ne olmuş?

Adam caddeyi kolaçan eder gibi başını hareket ettirip tekrar İlo’ya döndü:
-Oglim sana söyleneni yapsana sen! Sil onları hemen! Aha şu çocuktur ha!

Oli işaret edilen tarafa doğru baktı. Siyah elbiseli kafasına beyaz bir bez bağlamış genç bir çocuktu. Yerden taş alıyor olanca gücüyle sokağın diğer ucundaki polis birliklerine atıyordu.
-Ta.. tamam.. diyebildi.

Adam cebinden bir bluetooth kulaklık bir de telefon çıkarıp İlo’ya verdi.
-Birazdan çalınca talimatları takip et..

Adam fotoğraf makinesindeki resimlerin silinmiş olduğundan emin olduktan sonra tekrar gruba doğru koştu ve kalabalığa karıştı. Polis barikatı giderek yaklaşıyordu. İlo arkasını polise doğru dönüp militan gruba doğru hareket etti. Kalabalık arasından çocuğu seçti gözleri. Acaba örgüt bu çocuğu neden öldürmek istiyordu?

Son zamanlarda örgütü anlamak imkansız hale gelmişti. Bir süre önce Ulusal Kanal’da yayınlanan Öcalan’ın sorgu görüntüleri, KCK’da infial yaratmıştı. Öcalan, kürt halkının lideri gibi değil, bir devlet görevlisi gibi konuşuyordu. Bu durum kandilin hoşuna gitmemiş, siyasi kanatta ayrışmaya sebep olmuştu. Kürt halkını siyasi arenada temsil eden iki parti vardı. Biri çözüm sürecinde siyasi aktör olmak isteyen Öcalan tarafında, diğeri Öcalan’ı etkisiz eleman haline getirmeye çalışan Kandil tarafında.. KCK bu ayrışmada taraf olmak yerine, her iki harekete de elinden geldiğince destek olma kararı almıştı. Şuan içinde bulunduğu durumun sebebi de buydu. Acaba hangi irade bu çocuğun ölmesini istiyordu? O sırada telefonu çaldı, bluetooth kulaklık devreye girip telefonu açtı:

-Alo?

Telefondaki ses neredeyse fısıldıyordu:
-Çocuğu takip et.. Fotoğraf makinen hazır olsun. Netbook’un da yanında değil mi?
-E.. evet.. siz kimsi?
-Senden sadece bir fotoğraf istiyorum. Ama tam yerinde, tam zamanında.. Ödüllü bir muhabirsin yapabilirsin değil mi?

İlo küçümsenmeye alışkın değildi:
-Ne sandın? Nerede ve ne zaman istersen..

Telefondaki ses memnun olmuşa benziyordu:
-Güzel,  Diyarbakır 2.Hava Kuvvetleri garnizonunun arka kapısına git ve bayrağı görebileceğin güzel bir açı bul kendine..

***

Polisle çatışan militanlar ayrı ayrı gruplara ayrılarak hedef şaşırtma yoluna girmişti. Ahmed ve Aziz garnizon tarafına doğru ilerleyen grupta kalmışlardı. Aziz sokaklar arasında kaybolabileceklerini söylediyse de Ahmet inat etmiş, askeriyeye doğru hareketlenmişti. Yaklaştıkça Ahmet kontrolünü kaybetmeye başlamıştı. Aziz arada seslenmeye çalışsa da Ahmet hem bağırıyor hem de arada kahkahalar atıyordu.

-Heval askere gitmeyek ha!

Ahmet delirmiş gibiydi. Yerde bulduğu taşları askerlerin olduğu tarafa doğru atmaya başladı. Kalabalık Ahmet’e uydu ve bahçeden içeri taşlar yağmaya başladı. Birkaç asker tel örgünün ardından bağırarak tepki verdiyse de kalabalık daha da ateşlendi. Aziz, kardeşi bildiği Ahmet’in çıldırışını seyretti. Neden sonra doğruca yanına koşup kolundan yakaladı:

-Heval durumun nasıl?

Ahmet taşlar ve sopalar havada uçuşurken haykırarak konuşuyordu:
-Aziiiiiiiiiiizzz.. Guçik aziiiiiiiiiiiiz... Ben de şehit olam mı?

Aziz’in gözleri açıldı. Arkadaşının taş atmaya çalışan öteki kolunu da tutup sarstı:
-Heval sen nasıl konuşuyorsun? Kendine gel hele!

Ahmet’in yüzündeki bezlerden sadece gözleri görünebiliyordu. Aziz, Ahmet’in gözlerine baktığında şaşkınlığı daha da arttı. Kahkaha atıp bağıran Ahmet, bir yandan ağlıyordu. Gözyaşlarının sebebini düşündü: Pkk’nın kaçırdığı kardeşine mi ağlıyordu? Yoksa belediye önünde onu bekleyen annesine mi? Aziz elindeki sopayla arkadaşına hafifçe vurdu:

-Heval gardaşın gelir deli olma!

Bahçeden bir iki el uyarı ateşi duyuldu. Ahmet durup arkadaşına döndü:
-Heval sen biliyorsun gardaşım niye gitti? Örgüt gelip dedi senin oğullarından birini Avrupaya, Almanyaya götüreceğiz.. Ben büyüktüm ben gidecektim dedim ‘’eşek! Git sen avrupa gör!’’ Onlar da aldi götürdi dağa! Ben şimdi napacağım biliyorsun? TC’nin bayrağını indireceğim ha..

Aziz bayrağa ve tel örgünün arkasındaki göndere bakıp şaşkın bir ifadeyle arkadaşına baktı. Ahmet çevik bir hareketle dikenli tellere tırmanmaya başladı.

***

İlo, talimatları tek tek takip ediyordu. Birisi onu yönlendiriyor, kalabalık arasında durması gereken yeri söylüyordu. Göstericilerin büyük bir çoğunluğu farklı mahallelere kaçarken, takip ettiği çocuk küçük bir grubun içinde ilerliyordu. 2.Hava Kuvvetleri’nin arka kapısına varan göstericiler, içeriye taş yağdırmaya başlamışlardı.

-Takip ediyor musun?

Telefondaki ses bunu bugün defalarca sormuştu:
-Elbette. Yerimdeyim.
-Biliyorum.

Anlaşılan konuşan kişi onu oturduğu yerden görebiliyordu. Kalabalık içerisinde telefon tutan birisini aradı önce ama kulağındaki bluetooth kulaklığı hatırladı. ‘’Telefonda talimat veren adamın da kulağında böyle bir kulaklık olabilir ve kafasına sardığı şeyin altında onu göremem’’ diye düşündü.

Objektifini çocuğa odakladı. Bir arkadaşı onu kolundan tutup sarsıyordu. Acaba göstericiler arasından birisi mi öldürecekti çocuğu? Daha önce ‘’ölümden önceki 5 saniye’’ temalı resmi ile kazandığı ödülü hatırladı. Bu görüntü ona yeniden bir ödül kazandırabilir, belki kovulduğu kapıdan daha prestijli kapılar açabilirdi. Ama KCK hep bir problem olacaktı. Neredeyse terör örgütünün kadrolu muhabiri gibi haberler yapmaya başlamıştı. Kariyeri boyunca yaptığı haberler, cv’sinde belirgin bir siyasi imaj yaratmaya yetiyordu. Oysa İlo, sadece haberci olmak istiyordu.. Zazaydı ama bölgenin ikliminde taraf, kürt davasının bir destekçisi olmak genellikle lehine sonuçlanıyordu. Nitekim devlet, habercilerin Lice’de çalışmasını engelliyordu ama KCK sayesinde gizlenme ve yakın görüntüler alma imkanı doğuyordu.

Yeniden çocuğa odaklandı. Çocuk hala arkadaşına birşeyler anlatıyordu. Telefondaki ses ilk defa yüksek sesle konuşmuştu:
-Hazır mısın? Birazdan..

İlo hazırdı, cevap verme ihtiyacı duymadı. Objektif çocuğa odaklanmıştı. Askeriyenin içinden bir kaç el ateş sesi duyuldu. Belli ki bu uyarı ateşiydi. Çocuk ani bir hamleyle arkadaşından kurtulup dikenli tellere tırmanmaya başladı. Netlik bozulmuştu.. İlo makinenin arkasından kafasını kaldırıp kalabalığa doğru baktı:
-Ne yapıyor bu çocuk?

Telefondaki ses azarlar gibi konuştu:
-Sok kafanı makinaya! Çek şunu çek!

İlo kulağında açık kalan telefondaki sesi unuttuğu için sesten irkilmişti. Hızla objektifi tekrar odakladığında gördüğüne inanamadı. Telleri aşan çocuk bayrağı indirmek için göndere tırmanıyordu! ‘’bu bir intihar!’’ diye düşündü İlo.. ‘’peki neden direğin iplerini aşağıdan çözmüyorsun be çocuk?!’’

O anda şimşekler çaktı. İlo başından beri katilin kalabalığın arasından çıkacağını umuyordu. Oysa çocuğu askerin öldürmesi amaçlanıyordu! Çocuğun tırmanıp kendini açık hedef yapması da bu yüzdendi! Çocuk sadece piyondu! Art arda fotoğraflar çekmeye başladı. Her an askerin sabrı taşabilir ve Kıbrıs’ta yaşanan olayın bir benzeri yaşanabilirdi. Çocuk gönderin tepesindeki bayrağı söktü. Her an vurulabilirdi. İlo göz ucuyla askeri alana bakıp kendisine doğrultulan bir silah olup olmadığını merak etti.

-Bir makinam daha olcaktı vuranı da çekerdim! dedi istemsizce..

Telefondaki ses heyecanlıydı:
-Merak etme.. Kalabalığın arasında Cihan Ajansından da senin gibi birisi var..

İlo oyunun büyüklüğünün farkına varmaya başlıyordu. Bu sırada çocuk bayrakla birlikte kendini aşağı bıraktı. Asker ateş etmemişti. Çocuk aşağı iner inmez bir arkadaşı ona tellerden kurtulması için yardım etti. Bu sırada al bayrak yerlerde sürükleniyordu. Beklenen infaz gerçekleşmemişti. Örgüt bu çocuğun ölmesini istemiş, bir şekilde asker öldürmeyerek ‘’sancağı indirilen garnizon olarak’’ tarihe geçmişti. ‘’Memleket yine karışacak..’’ diye düşünüp parmağını kulağına götürdü:
-Çocuk hayatta..

Telefondaki ses daha sakindi:
-Tamam. Bunu da öngörmüştük. Sen şimdi çektiğin resimlerden bir kaçını sms attığım adrese yolla.

İlo hemen cep telefonunu çıkardı. Cevapsız çağrılar ve mesajlar arasından tanımadığı bir numaradan atılmış bir e-posta adresi gördü.


‘’AFP mi? Agence France-Presse? Anlaşılan sadece memleket karışmayacak...’’
koddostu facebook koddostu google+ koddostu twitter
Paylaş
Uyarı
Blogda yazılan herşey gerçeklere dayalı kurgu teorilerdir. Telif hakkı içermez. Dilediğiniz gibi kopyalayabilir, kaynak göstermeden kullanabilirsiniz.

@nushirevan