RESIM PAYLASIMI
Mini blog hikaye ''Dörtlü Kaos Mimarları''nı okudunuz mu? Yakın tarihin esrarengiz cinayetlerinin ardındakiler ve inanılmaz zihin kontrol teknikleri.. Hepsi ve daha fazlası gerilim ve gizem dolu mini blog hikaye ''Dörtlü Kaos Mimarları''nda..

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Tahrik ve Tahrip

Eskiden kıraathane sohbetleri vardı ve burada Mesut Yılmaz’dan ‘’gözlüklü var ya hani?’’ diye bahsederlerdi. Bülent Ecevit ‘e ‘’Karaoğlan’’, Necmettin Erbakan ‘a ‘’Hoca’’, Süleyman Demirel’e ‘’Çoban Sülo’’ denmesinin ardında saf bir cehalet vardı. Liderlerin temsil ettiği ideolojiden bihaber kıraathane abisi, devlet meselelerinden ‘’iyi-kötü’’ çerçevesinin dışına çıkmadan konuşurdu. Çünkü o zamanlar internet, sosyal medya, 3g felan yoktu; bilmiyordu kıraathane abisi ne yapsın?

3110 telefon aldırmak için babasıyla kavga eden nesiller geldi ardından.. Sms’ler, chat odaları, messenger’lar, isq’ler  türedi.. Babası Çiller’in amerikan vatandaşlığı kadar öğrendiği siyasetle yetinirken, sivilcesi yüzünden arkadaşıyla buluşmaya gitmeyen oğlu internet ortamında sosyalleşmeye başladı.. Slm, nbr, aeo’lar literatüre henüz dahil oluyordu.

Daha sonra gelen ‘’esas’’ nesil, öyle politize olmuştu ki, artık aralarında ‘’benzine zam’’ konusu değil, ‘’cari açık’’ konuşulur oldu.. ‘’Askeri vesayet’’ baskısı, ‘’Anayasa Mahkemesi’’nin meşruiyetinden filan söz edilir oldu. 
Şöyle çıkıp sokakta ‘’arkadaş bu Ersun Yanal, Salih Uçan’ı neden oynatmıyor?’’ diye sorsan, Türk takımlarının altyapı problemlerinden tutun da, yönetim zaafiyetlerine, yabancı kontenjanlarına, futbol sistemlerinden matematiğine kadar duymadığın şey kalmaz.. Neden? Çünkü herkes futboldan anlıyordur artık.. ‘’şu takımın başına’’ o adamı versen bak gör şampiyon yapıyor mu yapmıyor mu? İşte siyasetin geldiği nokta da bu.. Siyaset artık bir bilim dalı olmaktan çoktan çıktı.. Artık nasıl herkes Fenerbahçe’ye kafadan teknik direktör olabiliyorsa, ülkeye de başbakan olabiliyor oturduğu yerden.

Siyaseti öğrenen(!) neslin, işin püf noktalarını da çözmeye başlaması çok sürmedi. Manipülasyon teknikleri, sıradan siyaset diline dönüşüverdi bir anda.. 



Formül şu: görsel medya kıvılcımı patlatır, sosyal medya harmanlar, sokaklar yangın yerine çevrilir..

Böylece vandalizm, terörize fiiller; olur sana ‘’demokratik eylem’’
Sonra bi bakmışsınız ki maske takıp polisine, esnafa taş atanlar ‘’ekmek almaya çıkmış’’ olarak lanse edilmiş.. Molotof atanlar, alkol kullanan gençlermiş..

Siyasetin gerilim dili elbette kabul edilir birşey değil..  Ama yapılan siyasi ahlaksızlığı görmezden gelmek de kimseyi daha ahlaklı bi noktaya taşımaz.  
Karşısındaki polise ana-bacı küfredip taş, molotof atıp canına kast eden göstericilere göz yaşartıcı gaz sıkan polis mi suçludur? 

"Tamam sakin ol gel anlat derdini" diyen başbakana derdini anlatmak yerine bağırarak "nasıl sakin olayım anamızı ağlattınız" şeklinde cevap veren birine  "e hadi ananı da al git o zaman" diyen mi provokatördür?

Devletin valisine ulu orta ana-avrat sövene "kim o g***t?" diye soran bürokrat mı küfürbazdır?

Elindeki kemeri şaklatıp tehdit edene karşı "oğlum bak git" diye defalarca uyaran temizlik işçisi mi kavgacıdır?

Canına yandığımın siyaset bilen(!) nesli tahribe baktığı kadar tahrike baksa bir orta yolu bulacak ama nerde?

Peki problem nedir? Onu da bir hikayeyle özetleyelim:

Bir kaç yüzyıl önce Papa bütün Yahudilerin Roma' yı terk etmeleri gerektiğine karar vermiş. Doğal olarak Yahudi toplumundan buyuk bir tepki gelmiş. Bunun üzerine, Papa ile Yahudi toplumundan önde gelen birisiyle karşılıklı dini bir müzakere yapmalarını önerilmiş.
Yahudiler kazanırsa kalacaklar, Papa kazanırsa gideceklermiş.
Yahudiler çaresiz kabul etmiş ve temsilci olarak aralarından yaşlı Moiz' i seçmişler.  
Moiz' in Papa ile aynı dili konuşamaması nedeniyle müzakere de konuşmak yerine sadece işaret dilinin kullanılmasını teklif etmişler. Hikaye bu ya; Papa da kabul etmiş
Müzakere günü geldiğinde iki taraf karşılıklı yerlerini almışlar ve bir süre bakışmışlar. 
Neden sonra Papa elini kaldırarak 3 parmağını göstermiş. Buna karşılık Moiz tek parmağını kaldırmış. 
Papa parmaklarını sallayarak başının etrafında çevirmiş. Moiz ise parmağıyla yeri işaret ederek oturduğu yeri göstermiş.
Papa yanındaki çantadan bir parça ekmek ve şarap çıkartınca Moiz de bir elma çıkartmış.
Bunun üzerine Papa ayağa kalkarak, "Ben pes ediyorum, Yahudiler kalabilirler" deyip müzakereyi bitirmiş.
Müzakere sonrasında Papa' nın etrafına toplanan kardinaller Papa'ya ne olduğunu sorduklarında Papa; 
"Ben önce 3 parmağımı gösterip Kutsal Üçlü' yü işaret ettim. Buna karşılık o bana tek parmağını gösterip her iki dinin de tek Tanrı' yı tanıdığını söyledi. Ben parmaklarımı sallayıp başımın etrafında çevirerek Tanrı' nın bizim etrafımızda olduğunu gösterdiğimde, o da oturduğu yeri işaret ederek Tanrı' nın onların durduğu yerde de olduğunu işaret etti. Ben kutsal ekmek ve şarap çıkartıp Tanrı' nın bizim günahlarımızı bağışladığını göstermek istediğim zaman da, hemen bir elma çıkartıp bana ilk günahı hatırlattı. Herifin her şeye bir cevabı var! Ne yapabilirdim ki?" demiş.
Aynı sırada Yahudi cemaati de Moiz' in etrafını sarmış ona nasıl başardığını sormuşlar. Moiz; 
"Önce bana 3 parmağını gösterip 3 gün içinde burayı terk etmemizi istedi. Ben de ona bir tekimizin bile ayrılmayacağımızı söyledim. Sonra parmaklarını kaldırıp bütün şehrin Yahudilerden temizleneceğini söyledi. Ben de, "hiç bir yere gitmeyip olduğumuz yerde kalacağımızı söyledim" demiş.
 "Sonra ne oldu?" diye kalabalık heyecanla sormuş.
 "Valla, sonrasını açıkçası ben de pek anlamadım. Adam biraz hiddetlendi ve oğle yemeğini çıkarttı. Bunun üzerine ben de benimkini çıkarttım. Hepsi bu!.." demiş.

Yani sözün özü: Aslında insanların ne konuştuğu değil, ne anladığı önemlidir.
koddostu facebook koddostu google+ koddostu twitter
Paylaş
Uyarı
Blogda yazılan herşey gerçeklere dayalı kurgu teorilerdir. Telif hakkı içermez. Dilediğiniz gibi kopyalayabilir, kaynak göstermeden kullanabilirsiniz.

@nushirevan