12 Haziran 1945 ‘te Meclis-i Mebusan üyesi 4 vekil, kimilerine göre topraklandırma kanununu bahane ederek, CHP grup başkanlığına cumhuriyetin demokrasi noksanlığına atıfta bulunan bir önerge sunarlar. İzmir vekili Celal Bayar, Kars vekili Fuat Köprülü, İçel vekili Refik Koraltan ve Aydın vekili Adnan Menderes ‘in imzaladıkları önerge, tek partili dönemde sansasyon yaratmıştır. Öyle ki dönemin Cumhuriyet Halk Partisi, partiyi övmekle beraber tenkit de eden bu dörtlüden 3’ünü partiden ihraç etmiş, 1’ini istifaya zorlamıştır. Dörtlü Takrir olarak bilinen bu hadiseden sonra Demokrat Parti’nin temeli atılmış ve Türkiye’de çok partili dönemin kapılarını aralanmıştır.
Demokrat Parti, katıldığı
ilk seçimde yılların tek parti iktidarına yenik düşse de, ikinci seçimlerde
ezici bir üstünlük sağlamış ve %53’e yakın bir oy alarak 27 yıllık iktidarı
alaşağı etmiştir.
***
13 Haziran 2011
yılında rahmetli araştırmacı-yazar Aytunç Altındal bir tespitte bulunmuştur:
‘’Bir parti ne kadar büyürse, kendi içindeki çatlaklar da doğru orantılı olarak büyür. Bunu bir siyaset bilimcisi olarak söylüyorum: büyüyen siyasi partilerde bölünme, politikanın kendi bünyesinde zaten var olan bir olaydır.” demiştir.
Altındal bu dersi Dörtlü Takrir’e ithafen vermemiştir aslında. Bugünden; Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin 2011 genel seçimlerini kazanımınından bahsetmiştir. Ve ekler Altındal:
‘’Azami 2 yıl içinde, başkanlık seçimi ve yeni anayasanın ardından, AKP ‘deki çatlak büyür ve parti bölünmeye -mecburen- gider.’’
***
2013 yılına
girildiğinde Ak Parti’deki dönem kuralları ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri
sonrasındaki parti içi dönüşüm konuşulmaktadır. Kulislerde bazı milletvekillerinin
Cumhurbaşkanı Gül ile gizli görüşmeler yaptığı söylenir. Başbakan Erdoğan o
günlerde rahatsızdır fakat hasta yatağından kalkıp kadrosunu kontrol altında tutmaya
çalışır.
Nitekim
geçtiğimiz Haziran ’da bazı basın organlarında 4 Bakan’ın Çankaya köşküne
çıktığı ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile içeriği bilinmeyen görüşmeler yaptığı
sızar. Bu kişiler, tıpkı Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucularından olup, daha
sonra Demokrat Parti’yi kurmak mecburiyetinde bırakılan vekiller gibi, Ak Parti
kurucularındandır.
Yani tarih
tekerrürden ibarettir ve yeni bir ‘’Dörtlü Takrir’’in ayak sesleri duyulmaya
başlanır..
Olay medyaya
sızdığında bu görüşmelerin birer ‘’uğurlama ziyareti’’ olduğu zikredilir. Ne var
ki rivayetler öyle dememektedir.. Derler ki 2013 yılından itibaren, olası bir
siyasi boşluğa karşı hazırlıklı olabilmek için parti içinde bir muhalefet
gelişir. Gerek teşkilatta, gerek medyada, gerekse sosyal medyada varlığını
sürdürebilen bir muhalif kanat, sıranın kendisine gelmesini beklemektedir. Siyasete
dönmek istemesine rağmen Ak Parti lideri R.Tayyip Erdoğan ‘ın ‘’istediğini
yerine getiremeyiz, olmaz!’’ kestirip atışı ile ‘’kırgın’’ cumhurbaşkanı,
prensini son bir defa çağırır. Bu kişi Ali Babacan ‘dan başkası değildir.
***
Yine rivayetlere
göre Ali Babacan, AKP hükumetine destek vermeye devam etmekle beraber, şu sıralar
bir karar verme aşamasında. Cemaatin de dört gözle beklediği, 2015 yılında
kurulması beklenen yeni merkez sağ tandanslı muhalefet partisine mi katılacaktır?
Yoksa Ak Parti ‘deki pasif görevine devam mı edecektir? Bugünlerde dönem
kuralına takılan bazı güçlü isimlerin, tıpkı dörtlü takrirdeki gibi partiyi
övmekle beraber, demokrasi noksanlığından dem vuracaklar mıdır? Bu isimler yeni
bir parti oluşumuna gidecekler midir? Onu zamana bırakalım..
***
Buraya kadar
herşey öngörülebilir bir teori olarak gelmiş olabilir size. Keza birkaç yıldır
söyleniyor bunlar.. Peki ya bütün bu olan bitenin, aslında büyük bir planın bir
parçası olduğunu söylesem? Şaşırır mıydınız?
Öncelikle
belirtmeliyim: Söylediklerim ve söyleyeceklerim sadece bir komplo teorisi.. Aslında sadece gerçekleşirse
‘’büyük bir plan’’ olduğunu söyleyebiliriz. Peki plan ne? Onu da açıklamaya çalışayım..
Zorlu Holding
1984 yılında Vestel adıyla beyaz eşya piyasasına girer. Halen -30 yıldır- sektördeki
en güçlü isim olduğu söyleniyor. Fakat pazarlama yenilik gerektirir.
Tüketicinin, malı alabilmesinin gereği sadece ihtiyaç değil, inovasyon; yani ‘’yenilik’’tir.
20-30 yıl sonra tüketici Vestel’i tercih etmeyecektir artık..
Öyle de olur.
Regal adıyla yeni bir marka doğar. Piyasadaki bir çok üründen daha ucuz olmakla
beraber, hemen hemen aynı kalitede üretim yapmaktadır. Bu sayede bir çok beyaz
eşya firması, rekabete dayanamamış ve piyasadan çekilmeye zorlanmıştır. ‘’Aklını
kullan’’ sloganıyla ortaya çıkan yeni firmaya rağmen Vestel halen ayaktadır. Çünkü
kendi küçük rakibini yaratan da, aslında Vestel’den başkası değildir. Zorlu
Holding, müthiş ticari zekasını konuşturmuştur.. Aslında plan bu kadar basit..
Siyasi örgütler, her ne kadar beyaz eşyadan çok daha farklı şeyler olsalar da, onlar da ‘’pazarlanma’’ya ihtiyaç duyar. Ve yine tüketici ihtiyacın dışında inovasyon beklemektedir. 10 küsür yılda yapılan ‘’normalleşme’’ çabaları, yenilik bekleyen seçmeni ikna eder ancak bir noktadan sonra yeterli olmayacaktır. Türk siyasetinin en uzun soluklu iktidarı bu beklentiyi karşılaması gerektiğini bilecek siyaset aklına sahiptir.
Siyasi örgütler, her ne kadar beyaz eşyadan çok daha farklı şeyler olsalar da, onlar da ‘’pazarlanma’’ya ihtiyaç duyar. Ve yine tüketici ihtiyacın dışında inovasyon beklemektedir. 10 küsür yılda yapılan ‘’normalleşme’’ çabaları, yenilik bekleyen seçmeni ikna eder ancak bir noktadan sonra yeterli olmayacaktır. Türk siyasetinin en uzun soluklu iktidarı bu beklentiyi karşılaması gerektiğini bilecek siyaset aklına sahiptir.
İşte ileriki yıllarda, cemaatin de güle oynaya destek vereceği, Gül’ün, Arınç'ın belki manevi
olarak katılacağı yeni partinin de kurucu aklı, Ak Parti’den başkası değildir.