Yakın zamanda
hükümetimiz Türk Silahlı Kuvvetlerine -gerekirse- sınırötesi operasyon izni
veren bir tezkereyi meclisten geçirdi. Hayırlı uğurlu olsun. Tezkere sürecine
değinmeyeceğim zira bilgi kirliliği öyle boyutta ki ne desek bu keşmekeşte
kaybolup gidecek. Sadece bilinmesi gerekeni izah etmeye çalışacağım.
Bilindiği gibi
Türkiye, kuzey Suriye topraklarında bir güvenlik koridoru açılmasını istiyor.
Bunun çeşitli sebepleri var ama bir tanesi, taraflı tarafsız herkesin kabul
edebileceği türden, o da şu:
Hatırlarsınız, uçak krizinden sonra hükümet "anganjman kuralları değişti. sınır ihlali yapan suriye hava unsurlarına ateş açılacak" uyarısında bulunmuştu. Suriye bunun üzerine yüksek hızda uçan ve çoğu zaman sınır ihlalleri yapabilecek uçakları bölgeden arındırmak zorunda kaldı.
Hatırlarsınız, uçak krizinden sonra hükümet "anganjman kuralları değişti. sınır ihlali yapan suriye hava unsurlarına ateş açılacak" uyarısında bulunmuştu. Suriye bunun üzerine yüksek hızda uçan ve çoğu zaman sınır ihlalleri yapabilecek uçakları bölgeden arındırmak zorunda kaldı.
Bu defa tezkere
çıktı ve Suriye rejimine: "artık sınırdan mermi, top vs. geçerse bunu saldırı
kabul ederiz, savaş çıkar" mesajini açıkça vermiş oldu. Peki Suriye ne
yaptı? Nato gücünü de arkasına alan Türkiye ile problem çıkmaması için mecburen
Türkiye sınırındaki minimum 20-30 km lik bir alanda ağır silah donanımını geri
çekti. Herşey yolunda gitse, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler ‘den ısrarla
istediği ‘’güvenli koridor’’ dolaylı olarak oluşmuş olacaktı. Bu güvenli bölge
oluşursa, mültecilerin belki bir kısmına yada o sınırlar dahilinde yaşayanlara “artık
buraları güvenli dönebilirsiniz” denilecek yada onlar kendiliğinden dönecekti. Yine
bu koridorda özgür suriye ordusu yaralıları vs. de tedavi edilebilecek onlar
içinde güvenli bir bölge oluşacaktı. Böylece Türkiye hem mülteci sorunundan
kısmen kurtulacak, hem de Esad 'a karşı mücadele eden ve tek dertlerinin hava
ve topçu bombardımanı olduğunu ifade eden ÖSO 'yu biraz rahatlatma fırsatı
bulacaktı.
Ancaaak, oluşan koridordaki boşluğu gören IŞİD fırsatı herkesten önce değerlendirdi. Birliklerini Ayn El-Arab (Kobani) ‘a yönlendiren sözde hilafet devleti, stratejik önemi bulunan kasabayı almak için, peşmergeyle büyük bir mücadeleye girişti. Uzun süredir devam eden kanlı olaylar, memleketimizin her yerinde çıkan olaylarla birlikte bize de sıçradı. PKK ile bağlantılı PYD ‘ye destek olmak için kürt milliyetçiliği tahrik edildi. Kürtler, “kürtlerin kafası kesiliyoor!’’ diye bağırıp yaklaşık 40 yıldır mücadele ettiği Türk ordusunu göreve çağırıyordu.. Zıttı ile kaim olabilen Türk milliyetçiliği de gaza gelmişti ve yine sosyolojik olarak bir bölünme daha yaşamıştık..
Şimdi toplum, tezkerenin ardından Türk askerinin Ayn El-Arab’a girip girmemesi konusunda da fikir ayrılığında. Bir grup, “kürtler bizim akrabamız yardım edelim’’ diyor, öteki ‘’IŞİD Pkk köpeklerini bırakalım temizlesin!’’ diyor. Ne birisi orada savaşanın masum/sivil kürt halkı olmadığının farkında, ne de öteki IŞİD ‘in tehdidinin büyüklüğünün..
Peki ne yapmalıyız? IŞİD ve PKK devlet tarafından resmen terör örgütü olarak tanınmış iki grup.. Türk ordusu her ne şartla olursa olsun mazlumun/masumun yanında olsun.. Olsun ama.. Bu iki örgütten hangisi masum?
Ancaaak, oluşan koridordaki boşluğu gören IŞİD fırsatı herkesten önce değerlendirdi. Birliklerini Ayn El-Arab (Kobani) ‘a yönlendiren sözde hilafet devleti, stratejik önemi bulunan kasabayı almak için, peşmergeyle büyük bir mücadeleye girişti. Uzun süredir devam eden kanlı olaylar, memleketimizin her yerinde çıkan olaylarla birlikte bize de sıçradı. PKK ile bağlantılı PYD ‘ye destek olmak için kürt milliyetçiliği tahrik edildi. Kürtler, “kürtlerin kafası kesiliyoor!’’ diye bağırıp yaklaşık 40 yıldır mücadele ettiği Türk ordusunu göreve çağırıyordu.. Zıttı ile kaim olabilen Türk milliyetçiliği de gaza gelmişti ve yine sosyolojik olarak bir bölünme daha yaşamıştık..
Şimdi toplum, tezkerenin ardından Türk askerinin Ayn El-Arab’a girip girmemesi konusunda da fikir ayrılığında. Bir grup, “kürtler bizim akrabamız yardım edelim’’ diyor, öteki ‘’IŞİD Pkk köpeklerini bırakalım temizlesin!’’ diyor. Ne birisi orada savaşanın masum/sivil kürt halkı olmadığının farkında, ne de öteki IŞİD ‘in tehdidinin büyüklüğünün..
Peki ne yapmalıyız? IŞİD ve PKK devlet tarafından resmen terör örgütü olarak tanınmış iki grup.. Türk ordusu her ne şartla olursa olsun mazlumun/masumun yanında olsun.. Olsun ama.. Bu iki örgütten hangisi masum?
Bunu da bir kıssa
ile anlatmaya çalışayım:
Zamanın birinde genç bir filozof, islam bilginlerinden birini ziyaret ederek, İslam’ın tüm inceliklerini öğrenme isteğini dile getirir.
Zamanın birinde genç bir filozof, islam bilginlerinden birini ziyaret ederek, İslam’ın tüm inceliklerini öğrenme isteğini dile getirir.
Bilgin
sorar: “Arapça biliyor musunuz?”
“Evet,” der istekli öğrenci...
Peki İngilizce, Fransızca?
“Evet.”
“Peki İslam
felsefesini biliyor musunuz?”
“Hayır, ama
endişelenmeyin... Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe okudum. Harvard
üniversitesinde Aristo ve Sokrates mantığı üzerine doktora yaptım. Şimdi de
İslam felsefesi üzerine çalışarak eğitimimi tamamlamak istiyorum.” der, genç adam.
Bilgin,
delikanlının İslam felsefesini öğrenmeye henüz hazır olmadığını söyler.
“Ancak,”
diye ekler... “Mantık konusunda sizi sınayabilirim. Eğer sınavı geçerseniz,
size İslam felsefesini öğretirim.”
İki
parmağını kaldırır:
“İki hırsız aynı bacadan süzülerek bir eve girer. İçeri girdiklerinde birinin yüzü temiz, diğerinin kirlidir... Sence hangisi yüzünü siler?”
“İki hırsız aynı bacadan süzülerek bir eve girer. İçeri girdiklerinde birinin yüzü temiz, diğerinin kirlidir... Sence hangisi yüzünü siler?”
“Kirli olan,” der delikanlı heyecanla...
“Yanlış. Basit bir mantık. Yüzü kirli olan, temiz olanı
görür ve kendi yüzünün de temiz olduğunu düşünür. Yüzü temiz olan ise, kirli
olanı görür ve kendi yüzünün de kirli olduğunu düşünür. Yani yüzünü silen, yüzü temiz olandır...”
Delikanlı çok etkilenir...
“Çok akıllıca, ama beni bir daha sınayın” der genç adam.
Bilgin aynı soruyu tekrarlar.
Delikanlı, “Yüzü temiz olanın yüzünü sildiğini zaten
söylediniz” der.
“Yine yanlış” der Bilgin.
“Mantık çok basit... Yüzü kirli olan temiz olanı görür ve
kendi yüzünün de temiz olduğunu sanır. Yüzü temiz olan, kirli olanı görür ve
kendi yüzünün de kirli olduğunu sanır. Kirli yüzlü adam, temiz olanın yüzünü
sildiğini görünce, o da yüzünü siler...”
Delikanlı, “Bu da akıllıca,” der.. “Hiç düşünmemiştim... Ama
beni bir kez daha sınamanızı istiyorum.”
Bilgin, aynı soruyu tekrar sorar.
Delikanlı bu kez uyanık davranır: “İkisi de yüzünü siler...”
Bilgin gülümser: “Yine yanlış”
“İkisi de yüzünü silmez. Mantık basit: Yüzü kirli olan,
temiz olana bakar ve kendi yüzünün temiz olduğunu sanır. Yüzü temiz olan ise
arkadaşının kirli yüzünü görür ve kendi yüzünün de kirli olduğunu sanır. Ancak,
yüzü temiz olan, yüzü kirli olanının yüzünü silmediğini görünce o da yüzünü
silmez. Dolayısıyla ikisi de yüzünü silmez...”
Delikanlı umutsuz bir halde, “Ben İslam felsefesini ve
mantığını öğrenecek niteliklere sahibim” der. “Beni son kez sınayın...”
Bilgin aynı soruyu sorar...
Delikanlı, “İkisi de yüzünü silmez,” der.
Yine “yanlış” der bilgin:
“İslam felsefesini anlayamadığınızın artık farkında mısınız?
Bu işin bu kadar kolay olmadığının? Aynı bacadan giren iki hırsızın birinin
yüzü temiz, diğerinin yüzü kirli olabilir mi?’’