Merhabalar değerli arkadaşlar,
Öncelikle anlatacağım konu hakkında ne ben, ne de eminim siz uzman değilsinizdir. Bu yüzden yanlışlarım olursa affedin.
Ve konunun muhtemel muhattapları için de belirtelim: Bunlar komplo teorisidir, gerçeklerle ilişkili değildir.
Uzun bir süredir MGK kararlarına, devletin kırmızı kitabına dahil edilen Fethullahçı Terör Örgütü tanımını duymuşsunuzdur. 17-25 Aralık 'la başladığı söylenen (oysa çok daha öncesine dayanır) devlet-paralel devlet savaşında her gün yeni gelişmeleri haber bültenlerinden seyrediyoruz.
Tabanında Türkiye'nin en temiz (aldatılmış) insanlarının oluşturduğu ''cemaat'' denilen yapılanmanın tepesindeki paraya, medyaya hükmeden yapının, zamanla memleketin gelmiş geçmiş en köklü ve en güçlü ''sızıntı'' örgütlenmesi olduğunu kendi gözlerimizle tecrübe ettik. Bir çoğumuz, kendi yakın arkadaşlarımızla tartıştık ve belki de ayrıldık. Tepedeki baronların yönettiği algılar sayesinde, tabandaki aldatılmış, ekonomik olarak prangalanmış ve minnet duygusu ile hapsedilmiş dostlarımızla aramız açıldı. Onlara hep şunu söyledim, buradan da söyleyeyim:
''Pensilvanya 'dakinin İsrail-Amerika aleyhine tek bir videosu, ses kaydı çıktığı anda söylediklerimin hepsini geri alırım.''
İnanabiliyor musunuz? Yok! Ortadoğuda zulümlerin en alasını yapanlara karşı ima yollu dahi lanet okumayan birisinin, gelir kaynakları kesiliyor diye müslüman olduğunu söyleyen insanların ailelerine lanet okumasının, bela yağmasını temenni etmesinin bir açıklaması var mıdır? Neyse bu mevzuyu az da olsa BURADA anlatmıştık. Biz asıl konumuzdan uzaklaşmayalım.
Hükümetin paralel yapıyı devlet kayıtlarına soktuğu andan itibaren başlayan gizli ve açık operasyonlar sayesinde özellikle emniyet başta olmak üzere, yargı, finans ve medya gücünün ortadan kaldırılması ve örgütün zayıflatılarak yok edilmesi planlanıyordu. Kısmen başarılı da olundu. Medya yöneticileri içeri alınarak, karşıt medyaya ''o kadar da güçlü değilsiniz'' mesajı verildi. Finans kuruluşlarına el konularak, kayıt dışı para akışının önü kesilmesi amaçlandı. Yargı kurumlarındaki sistem değiştirilerek, örgütün yargıdaki gücü zayıflatıldı. Emniyet müdürleri değiştirilerek, ihraç edilerek kolluk kuvvetlerindeki hiyerarşik emir komuta zinciri bir manada kırılmış oldu.
Ancak şunu itiraf edelim: Yapılanlar sadece göstermelikti.. Öyle çok da büyük darbeler indirildiği söylenemez örgüte. Finans kuruluşları, medyaları, yargıdaki güçleri olmadan toplanmıştı bu gruplar.. Şimdi ellerinden alındığında eski konumlarına geri döndüler sadece. Elimine edilmedi, tarihten silinmedi. Halen Türkiye'nin en güçlü örgütlerinden biri olarak sapasağlam ayakta duruyor. Özellikle en uzun yatırımı yaptığı emniyet teşkilatında, gücünden birşey kaybetmiş görünmüyor. Atamalar, operasyonlar, taltifler ve izinler kim ne derse desin, halen onların kontrolünde..
İstihbarat bu yapıyı çözmek için bir çok operasyon yaptı. Ama karşılarındaki yapı, bilinen hiyerarşinin ötesinde çok daha kompleks bir görüntüye sahipti. Misal sıradan bir polis memuru, ''abilik'' hiyerarşisi içinde emniyet müdürüne emir verebiliyordu. Polis okulları, akademileri yeniden yapılanmaya girdiyse de kurtarılamadı. Hepten kapatıldı, yine ağ çökertilemedi. Bir çok istihbarat mensubu, emniyet teşkilatına dahil olarak yapı çözülmeye çalışıldı ama sonuç olarak bir ''Fuat Avni''den öteye geçilemedi. Fuat Avni 'hesabının istihbarat birimleri tarafından ele geçirildiğini BURADA yazmıştık.
Peki bu karmaşık hiyerarşik sistemdeki kompleks yapı birbirleri ile nasıl iletişim kuruyordu. Nasıl oluyor da PKK terör örgütüne yapılacak olan uyuşturucu/silah baskınları önceden örgüte haber verilip önlenebiliyordu. Telefonlar dinleniyordu, internet siber güvenlik ekiplerince takip edilebiliyordu. Peki FETÖ emniyet elemanları ''düşmanımın düşmanı dostumdur'' düsturu ile kucağına oturduğu terör örgütü veya birbirleri ile nasıl haberleşiyodu?
Cevap çok daha basitti: SMS 'lerle..
İlk bakışta çok aptalca görünen kısa mesaj yönteminin nasıl çalıştığını eminim çoğumuz tahmin edebiliyordur. Dahası silinen mesajların bile takip edildiğini Müge Anlı'nın programlarından dahi biliyor olmanız lazım. Peki nasıl oluyor da en çok kullanılagelen, takip ve tespit edilebilen bu yöntemi, memleketin en zeki terör örgütü kullanabiliyor?
Bu cevap da basit: Aslında sms'lerin nasıl çalıştığı hakkında bi fikrimiz yok hiçbirimizin. Bilinen doğru x kişisi mesaj yazıyor, mesaj uyduya gidiyor, uydudan y kişisinin telefonuna düşüyor.
Sistem buna benzemekle baraber, aslında bu kadar basit değil. Hiç düşündünüz mü? Y kişisinin telefonu kapalıysa ne oluyor? Veya X kişisi yanlış numaraya gönderdiğinde aslında mesaja ne oluyor? İşte burada SMSC 'ler (Short Message Service Center) devreye giriyor. Mesajınız iletilene dek bu merkezlerde saklanıyor, kopyalanıyor ve arşivleniyor. Y kişisi telefonu açtığında mesajın bir kopyası telefonuna düşüyor ama SMSC 'deki kopyası belirli bir süre muhafaza ediliyor. Bu sayede adli soruşturmalarda Y kişisinin telefonundan silinse dahi SMSC 'deki depolanan bilgi sayesinde mesaja ulaşılabiliyor.
2010 yılında amerikalı, türkçe okunuşuyla ''ay... 4'' telefonlarda SMPP (Short Message Peer to Peer Protocol) iletişim ağında bir değişiklik yapılarak Türkiye'ye ihraç edildi. Türkiye'deki dağıtımcı şirketin de bilgisi dahilinde yapılan bu değişiklikle, ay.. 4'ler, ay... 4S'ler ve 5'ler gibi özel üretimler, belirli emniyet mensuplarına verildi.
SMSC 'deki verilerde gönderenin numarası, adı soyadı, tarihi ve lokasyon bilgileri tespit edilebilirken, SMPP iletişiminde bu bilgiler NASA'nın ürettiği PERL (Practical Extraction Report Language) modülünün dönüştürülmüş şekli ile bu bilgilere ulaşılması imkansız hale geliyor.
Daha türkçe söyleyecek olursak, X kişisi olarak tanımladığımız FETÖ mensubu emniyet memuru kendisine özel olarak üretilen ''ay.. ''nu ile cep telefonu olamayacak belirli numaralara (örneğin 66711 gibi hane sayısı yetersiz), operasyon, baskın gibi mahrem bilgileri kodla birlikte servis ediyor. Bilgiler, dağıtımcı şirketin de sahibi olduğu gsm operatörü (ki zamanında baskınlar yapılmıştır bu şirkete) tarafından protokolden geçiriliyor. X kişisinin telefonuna bir hata mesajı düşüyor. Çünkü eksik numara çevirmişti. Fakat aynı anda Y kişisi olarak tanımladığımız PKK mensubu teröristin telefonuna kod mesajı tarih ve saati ile birlikte düşüyor. X ve Y kişileri mesajları okuduktan sonra telefondan siliyorlar ve sistemde iletişime dair hiçbir kayıt kalmamış oluyor. Arkada bırakılan tek iz, SMSC 'lerdeki milyonlarca kullanıcı arasındaki 2 hata kaydı.. Bu protokolde çalışan toplu sms gönderme şirketleri de bu oyuna dahil mi bilemiyorum.
Devlet, android tabanlı telefonları takip edebilmekle birlikte, bir çok aplikasyonla birlikte ortak bir çalışmanın içerisindeydi. Emniyet de, android tabanlı programlarla hizmet sunuyordu. Buna rağmen kimi zaman 2. telefon olarak kullanılan ''ay..''lar özellikle terörle mücadele veya özel harekatlar tarafından yaygın olarak kullanılmaya başlandı.
İşte bu kadar! Her ''ay..'' telefonu olan emniyet mensubunu töhmet altında bırakıyor gibi görünüyorsam, masum tüm aslanlardan özür dilerim. Fakat sistemi çözmek için, uluslararası şirketlerin ve içerdeki gsm operatörü taşeronlarının oyunlarını ifşa etmek gerekiyor.
Şimdilik bu kadar. Selam ve dua ile..