1996'da Demirel'in hükümet kurması için görev verdiği Erbakan'ın, zorlu Türkiye şartlarındaki siyasi çalkantıları içerisinde başarı tam anlamıyla yine yakalanamadı. Her defasında bu yenilginin sebebi, siyasi usulün islami kaidelere uyum sağlama zorunluluklarıydı. Çünkü Erbakan ve hareketi, güneşi ve ayı ellerine verseler dahi davasından vazgeçmeyecek bir peygamberin sünnetini takip ediyorlardı. Hiç bir işbirlikçiyle çalışmıyor, emperyal güçleri elinin tersiyle itiyor, içerideki hain yapılarla dostane ilişkiler geliştirmiyordu.
İktidara geldikleri günden bu yana, bu kronik yenilginin tekrar yaşanacağını tahmin eden ve buna karşı bir strateji geliştiren bir iç muhalefet yeşerdi. Hocanın stratejisinin islami olduğunu kabul etmekle beraber, siyasetin bir taviz verme sanatı olduğunun farkındalardı ve siyaseten başarının, bu makus kaderi yenip müslümanların prangalarını ilelebet kıracağını da gayet iyi biliyordu. "Düşmanın silahı ile silahlanın" öğütüne kulak verip, önce içteki hain yapıları, sonra dışarıdaki emperyal güçleri arkalarına alarak "taviz veren, söz dinleyen" bir sağ parti olduğunu gösteriyorlardı.
Hayattayken Erbakan hoca, bu stratejiyi hiç anlayamadı. Çünkü gece vakti kara taşın üstüne konan kara sineği gören gözler, kaf dağında söylenen sözü dinleyebilen kulaklar daima peşindeydi. "Hocam, bunlar beni kullanıyorlar sanma, aslında ben onları kullanacağım gör bak" diyebilecekti o gençlerden biri ama ömrü vefa etmedi küskün liderin. Rahmet-i rahmana göçtü.
Erbakan'ın Adil Düzen gömleğini çıkaran bu vatan sevdalıları, ilk olarak azınlıklar kanunlarında değişikliğe gittiler. Alkol, fuhuş düzenlemeleriyle radikal sağ kimliğinden uzak, emperyal güçlere göz kırptılar. İçeride hain yapıların emniyet, asker ve yargıda yapılanmalarına göz yumdular. Büyük Ortadoğu Projesi 'nde öncü olarak, gücü ellerinde tutanlara "biz Erbakan gibi değiliz, söz dinleriz" dediler. Bu grubun, kendilerinden olanlara bile söylemediği bir gizli ajandasının olduğunu o zamanlar çok az insan gördü. Bu öyle bir şeydi ki, şüphesi bile planı bozabilirdi. Nitekim siyasi bir deha olmasına rağmen, yaşı oldukça ilerleyen rahmetli Erbakan hocalarına bile söylemediler, söyleymediler..
Hükümet, boş durmadı ve iç hain yapının ekonomik damarlarını bir bir keserken, emperyal güçlerin prangalarını da birer birer kopardı. Önceleri bu dik konuşmaları fazla dikkate almadı emperyaller. Ancak zaman zaman bu ayağa kalkmış Türkiye, küresel hesapları bozuyordu. Gözle görülmeyen, kamuoyunun bilgisinde olmayan ne varsa, bu sözde nankör hükümetin üzerine sürdüler. Cizvitlerin, Papa'lık müessesesini ele geçirdiğinden bu yana 3 yıl geçmişti. ABD kukla başkanını da avuçlarına aldılar. Terörle, kaosla, kumpasla Türkiye'ye diz çöktüremeyen emperyaller, nihayet sahaya eski sadık köpeklerini sürdüler ve kanlı bir darbenin azmettiricisi oldular.
İçerisinde yanıcı bir madde olmayan tek silahlarını kullandılar. Paralarını.. Dünya üzerinde, Abd'nin resmen basıp el altından piyasaya dağıttığı, aynı seri numarasına sahip trilyonlarca dolar, var olmayan bir kur gücü yaratıyordu. Okyanusötesinden verilecek bir dalga, akdeniz kıyılarında tsunami etkisi yaratacaktı, öyle de oldu.
Erbakan'ın hükümet olduğunda takip ettiği strateji, devlet ve millet hazır olmadığı için başarılı olmayacaktı. Ancak şimdi oyunda kurallar değişti. Yeni Türkiye'nin ayakları çok daha sağlam yere bastı. Meclis kürsüsünde "Banane Amerika'dan?" sesleri yankılanırken, dişlerini sıkıp sabredenlerin günüdür bugün.
Mübarek mirasa sahip çıkanlarındır bugün..