Tarih: 2 Kasım
1995
Haliçte balık
tutanlar arasında yerini alan Hüseyin K. oltasını bırakırken kimsenin kendisini
tanımamasını olağan karşıladı. Doğal ortamlarda, doğal davranış biçimleri
sergileyen kişinin tanınma ihtimali hemen hemen yoktu. Etrafındaki balıkçılar
teker teker balıkları çekerken kendi oltasına takılan hiçbirşey yoktu. Ama o
muhatabını bekliyordu. Dinlenme ihtimaline karşı böyle kalabalık bir mekan
düşünmüştü. Az ileride taksiden inen genç kızı görür görmez tanıdı. Şapkasının
altından gözleriyle etrafı tekrar kolaçan etti. Genç kız yanına gelip bir süre
öylece durdu. Hüseyin K.’nın konuşmasını bekledi.
Adam gözlerini oltadan
ayırmadan yalnızca ikisinin duyacağı şekilde konuşmaya başladı:
-Sabancı Center..
Temizlikçisin.. Zamanı geldiğinde sana dokunacağız. Yarın başlıyosun.
Genç kız çok
şaşırmış görünüyordu:
-Nasıl yani?
Bildiğimiz Sabancı mı?
Hüseyin K. devam
etti:
-Evet küçüğüm.
Karargahın emri. Bugünler için yetiştirildin. Yarın git hemen başla
Genç kız verilen
emri hemen yerine getirmek için arkasını dönüp kendisini bekleyen taksiye
yöneldi. Bir adım attıktan sonra durup olduğu yerde adama seslendi:
-Karargah senin
gibi bi polisi neden kullanıyor?
Hüseyin K.
kendisini pervasızca sorgulayan genç kıza sinirle döndü. Tepkilerine hakim
olmalıydı. Derin bir nefes alıp tekrar oltasına bakarak cevap verdi:
-Burda mesele ben
değilim Fehriye! Denileni yap! Sorgulama!
Fehriye arkasını
dönmeden kendisini bekleyen taksiye bindi ve uzaklaştı.
Hüseyin K. ‘nın
oltası hareketlendi:
‘’Balık oltaya
düştü’’ diye düşündü
***
Tarih: 22 Aralık 1995
Mustafa,
rüzgardan bile korunaksız barakada ateşin başında yatarken yaşadıklarını
düşündü. Silahı ilk defa eline almıştı. Uzun süredir belinde taşıdığı silah
kendisine inanılmaz bir özgüven aşılıyordu. Jandarma Komutanlığı önünde kendisine kimlik
soran iki eri vurarak kayıplara karışmıştı.
Cinayetten hemen sonra en yakın karakola teslim olduysa da, ‘’Koca Amir’’ adıyla bildiği emniyet mensubu onu karakoldan çıkarmış ve içi boş kiralık bir daireye bırakmıştı. Her akşam ihtiyaçları kapısına getiriliyordu. Ancak apartmandaki söylentiler gittikçe artmıştı. Yaklaşık 1 ay sonra başka bir daireye geçti. Ordan da başka bir mekana.. Hiç bir yer güvenli değildi ama ‘’Koca Amir’’ bu işi halledeceğini söylemişti. Bir kaç aydır da kaçak hayatı yaşıyordu. Özgür mü değil mi bilmiyordu. Bir yandan Koca Amir’e minnet duyarken, bir yandan da su ve soğuk geçiren barakasına bakıp ondan nefret ettiğini düşündü. Tam uykuya dalacakken telefonu çaldı. Arayan Koca Amir’ di. Mekan değiştirileceği zaman arardı ancak.. Ateşin yanına iyice sokuldu:
Cinayetten hemen sonra en yakın karakola teslim olduysa da, ‘’Koca Amir’’ adıyla bildiği emniyet mensubu onu karakoldan çıkarmış ve içi boş kiralık bir daireye bırakmıştı. Her akşam ihtiyaçları kapısına getiriliyordu. Ancak apartmandaki söylentiler gittikçe artmıştı. Yaklaşık 1 ay sonra başka bir daireye geçti. Ordan da başka bir mekana.. Hiç bir yer güvenli değildi ama ‘’Koca Amir’’ bu işi halledeceğini söylemişti. Bir kaç aydır da kaçak hayatı yaşıyordu. Özgür mü değil mi bilmiyordu. Bir yandan Koca Amir’e minnet duyarken, bir yandan da su ve soğuk geçiren barakasına bakıp ondan nefret ettiğini düşündü. Tam uykuya dalacakken telefonu çaldı. Arayan Koca Amir’ di. Mekan değiştirileceği zaman arardı ancak.. Ateşin yanına iyice sokuldu:
-Alo?
-Mustafam iyi
misin?
-İyiyim Koca
Amir. Bu baraka biraz su sızdırı..
Koca Amir sözünü
kesti:
-Tamam tamam
neredeyse bitirdik. Yakında sana bir görev vereceğim.
Mustafa
anlayamamıştı:
-Anlamadım ne
görevi?
Koca Amir ’in
sesi ciddileşti:
-Sana birkaç aydır
yardım ediyorum. Bana bir söz verdin hatırlıyorsun herhalde..
Mustafa
karakoldan çıkarken Koca Amir’in sözünü hatırladı.
‘’Bugün sana
yardım ediyorum ama günün birinde senden de yardım isteyeceğim. Bugün, o gün
için''
-Bu gün o gün mü?
diye sordu
Koca Amir cevap
verdi:
-Yarın her
zamanki mekana gel.. Seni biriyle tanıştıracağım. Fehriye diye genç bir kız.
Sizi mekana sokacak.. siz de işi bitireceksiniz.
Mustafa elini
saçlarında gezdirdi:
-Sizi mi? Bir
kişi daha mı var a... k...?
-Orası benim
bileceğim iş. Sen işini yap psikopat!
Telefon kapandı.
Mustafa koskoca emniyet mensubuna böyle argo konuştuğu için utandı. Ama
ağzından çıkıvermişti işte. Bir suikast planlanıyordu. Çok önemli birisi
vurulacaktı. Ondan sonra tamamen özgür olacağı söylenmişti. ‘’Peki ama kim bu
3. Kişi?’’ diye düşündü
***
Tarih: 2 Ocak
1996
İsmail ağabeyinin
tornacı dükkanında her zamanki rutin işleriyle meşguldü. Akşam olmuş, mesai
bitmiş ve evlere gitmek için hazırlık yapılıyordu. Ağabeyi dükkandan çoktan
ayrılmıştı. İsmail etrafı toparlarken demir kepenk tıkırdadı. Birisi gelmişti. ‘’Herhalde
yolda kalan birisi’’ diye düşündü.
Demir kapının
paslı penceresinden dışarıya baktı. Sokak lambasının aydınlattığı kapının
önünde şapkalı birisi vardı.
-Buyrun?
Kapalıyız.. dedi
Şapkalı adam
demir pencereye doğru döndü:
-Yabancı yok! Ben
Hüseyin.. dedi.
Demir kapıyı
tutan ellerini sanki sobaya basmışlarcasına çekti. Gelen kişiyi tanıyordu.
Karanlık bir polisti. Her türlü insanla bağlantısı vardı. Emniyet arasında ‘’Koca
Amir’’ olarak biliniyordu.
1 yıl öncesiydi.
Gazi olaylarında mahalleler birbirine girmiş. Ölümler ardı ardına yaşanmıştı.
Alevi sünni gerginliği benzeri görülmemiş bir kaos yaratmıştı. Kendisi ve
ailesi gösterilerde yer almamalarına rağmen kapı ve pencereleri taşlanmış ve
kapıları zorlanmıştı. Öfke patlaması o kadar büyüktü ki, içeri girebilselerdi,
belki tüm ailesi yok zarar görebilirdi. İsmail telefonla polisi arayıp yardım
istemişti. Daha telefonu kapatır kapatmaz kapıdakileri dağıtıp ailenin hayatını
kurtaran Hüseyin K. adındaki Koca Amir’di. Daha sonra her hafta aileyi ziyaret
eden Koca Amir adeta bir aile dostu olmuştu. İsmail bu ziyaretlerin bağlı
oldukları Bektaşi Dergahı ile ilgili olduğunu anlayabilirdi. Ama Koca Amir’in
kendisine özel ilgisine hiç anlam verememişti.
Şimdi gecenin bu
saatinde ne için gelmiş olabilirdi? ‘’Hayrolsun’’ diyerek kapıyı açtı.
Koca Amir ağır
adımlarla zayıf ampülün aydınlattığı tornacı dükkanına girdi. Etrafa biraz
bakındıktan sonra İsmail’e baktı:
-Eee? İşler
nasıl?
İsmail bu adamı
hep karanlık bulmuştu. Bu ziyareti hayra alamet değildi. Bu onu tedirgin etti.
-Ehh işte..
Yuvarlanıp gidiyoruz.. diye ortalama bir kelam etti.
Koca Amir İsmail’e
yaklaştı:
-İsmail şimdiye
kadar sana ve ailene sınırsız yardım ettim doğru mu?
İsmail
tereddütsüz cevap verdi:
-Evet.. çok sağolun
Koca Amir:
-Bundan sonra da
vereceğim inan bana.. Amaaaaa... tek bir şartla..
İsmail herşeyin
bir diyeti olduğunu biliyordu.
-Nedir? deyiverdi.
-Biliyorsun ben
bir emniyet mensubuyum. Yakında bu işlerden elimi eteğimi çekip akademiye
geçeceğim. Ama devletime hizmetim halen devam ediyor. Bana bir görev verildi.
Birinin öldürülmesi gerekiyor. Ve bunu ben yapamam..
İsmail gözlerini
açarak:
-Ne demek
istiyosun Hüseyin abi? Ben mi öldüreceğim?
Koca Amir
kendinden emindi:
-Elbette.
Düşünsene aileni ve dergahınızı sınır tanımadan koruyabilirim. Veya aynı
şekilde yok edebilirim. Yapabileceğimi biliyorsun değil mi?
İsmail
duyduklarına inanamadı. Tehdit ediliyordu!
-Hayır! Polislere
söylerim! Seni ihbar ederim! Her polis senin gibi değil!
Koca Amir
ciddileşti:
-Ara! Hemen şimdi
ara! Hatta dur ben arayım mı? Kendimi ihbar edeyim? Elimin nerelere
uzanabildiği hakkında bi fikrin var mı çocuk?
İsmail tezgahın
üzerinde duran alet edavata baktı. İçten içe Koca Amir’i yok etmek istedi.
Koca Amir kapıya
doğru yöneldi:
-Yarından
itibaren dergahınız mimlendi. Bundan sonra her gün birini hapise sokacağım.
Önce abinden başlarım. ‘Gazi olaylarında parmağı var’ diyeceğim..
İsmail yutkundu:
-Abimden uzak
dur!
Koca Amir
gülümsedi:
-Yarın bir mesaj
yollarım. Adrese gel. Arkadaşların seni bekliyor olacak.
İsmail iyiden
iyiye korkmuştu:
‘’Arkadaşlarım
mı?’’ diye düşündü
***
Tarih: 9 Ocak
1996
Saat: 08:15
Özdemir Bey
koltuğunda rahatsızdı. Muhattabının içtiği her yudumda sanki kendi kanı
içiliyor gibi hissediyordu. ‘’The First Gentleman’’ olarak bilinen bu adam, hem
ülkenin başbakanının kocası hem de Çukurova Grubunun CEO’su idi. Silah
sektöründe söz sahibi olup, orduya silah satmak için hazırlıklarını sürdüren
grubuna ortaklık teklif ediliyordu. Bunu kabul etmemişti. Gentleman bundan
rahatsız olduysa da belli etmemişti. Şarabı yudumladıktan sonra masaya bıraktı.
Şimdi doğrudan kendisine bakıyordu. Özdemir Bey kendisine doğrulan
gözbebeklerinden rahatsız oldu:
-Bu kadar
beyfendi.. Kabul etmiyoruz. Silah sektöründe ortağa ihtiyacımız yok.
Gentleman sabırlı
birisiydi, ısrar edecekti:
-Fakat Özdemir
Bey.. Grubunuz daha önce bir çok alanda ortaklığa gitti. Sermayeniz bu sayede
büyüdü değil mi?
Özdemir Bey
kravatını gevşetti:
-Neden bu kadar
ısrar ediyorsunuz anlamıyorum.. Onlar stratejik ortaklıklardı. Bu ise sizin
keyfiyetiniz!
Gentleman
gülümsedi:
-Otomotiv ve
petrokimyada ortak olduğunuz Japonlar kadar hatrımız yok demekki..
Özdemir Bey sesini
yumuşattı:
-Özür dilerim
beyfendi. Ağabeyimin bu konudaki görüşünü biliyorsunuz. Silah sektörüne
gireceğiz ve ortak istemiyoruz.. En azından şu an için..
Gentleman
gözlüğünü çıkarıp masanın üzerine bıraktı:
-Ama düşman
istiyorsunuz! Otomotiv sektöründeki atağınız Koçlar’ı ziyadesiyle rahatsız
ediyor! Üstelik silah sektöründe de onlara rakip olmak niyetindesiniz! Bu
pastayı size tek başınıza yedirmezler beyfendi!
Özdemir Bey:
-Kararımız
kesin.. Sizin veya Koçlar’ın tehditlerine boyun eğecek değiliz. Sizlerin aksine
biz yerli sermayeyiz. Evelallah bunun da altından kalkarız!
Gentleman
gözlüğünü masadan alıp taktı. Şarabın son yudumunu da bitirdi. Ayağa kalkıp
üstünü düzeltti.
-Biliyormusunuz
beyfendi? İnsan bazen stratejik kararlar alabilmeli. Misal beni düşünün.. Ben
ülkenin idaresini karıma verilmesini kabul ettim. Üstelik tanrı aşkına karımın
soyadını taşıyorum.. Böylece tüm kontrolün onun elinde olduğunu zannetmesini
sağlıyorum. Perde arkasındaki aktörlerden sadece biriyim.. Bir fedakarlık, başka
kazançlara yol açabilir. Koçlar’ın özellikle Japonlarla birlikte yürüttüğünüz
otomotiv işinde sizler için birkaç senaryo düşündüğünü duydum. Yargı ve emniyet
mensupları da bu tezgaha dahil olacaklar. Onları durdurmak veya görmezden
gelmek, bugün bu plazada yapacağınız fedakarlığa bağlı..
Özdemir Bey ayağa
kalktı:
-Bu da ne demek
oluyor! Her gün tehdit ediliyorum! Çok şükür cesaretimiz de var korumamız da!
Gentleman
gülümsedi:
-Şu emekli asker,
koruma şefine güveniyorsan gülerim.. Her hafta onu kimlerin ziyaret ettiğini
biliyor musun? Generallerle konuşuyor adam her gün aç gözlerini! Veli Küç..
Özdemir Bey elini
kaldırarak Gentleman ‘in sözünü kesti. Sonra da kapıyı gösterdi:
-Bu kadarı yeter
beyfendi.. Daha fazla dinlemek istemiyorum.
Gentleman kapıya
yönelip dışarı çıktı. Özdemir Bey kravatını gevşetip koltuğa kendini bıraktı.
Telefonu eline
alıp düğmeye bastı:
-Nilgün Hanım?
Haluk Bey’e haber verin.. Acil toplanıyoruz.
***
Tarih: 9 Ocak 1996
Saat: 09:45
-Gençler? Hazır
mısınız?
Soruyu soran ‘’Koca
Amir’’ Hüseyin K. idi. Birbirlerini tanımayan iki genç arabada oturmuş, bugün
yapacakları suikast hakkında endişeli görünüyordu.
Koca Amir:
-Sakin olun
gençler! Fehriye size yolu gösterecek! 5 aydır orada çalışıyor.. Onu oraya ben
yerleştirdim. İçeriye girip kim varsa işini bitireceksiniz.. Ama kim varsa!
Arkada canlı kalırsa sizi koruyamam!
Mustafa ve İsmail’in
gözleri yerdeydi. Yapacakları işin büyüklüğünü düşünüyorlardı.
Koca Amir devam
etti:
-Bana bakın!
Planı iyice ezberleyin! Binanın giriş ve çıkışları kontrolümde. Kameralar
çalışmayacak. Güvenlik görevlileri yok! Çocuk oyuncağı resmen!
Mustafa kafasını
kaldırıp sordu:
-Vurduktan sonra
bizi nereye götüreceksin?
İsmail ortağının
cinayetten değil, kaçacağı yeri merakından dolayı endişeli olduğuna şaştı:
-Ortalık yatışana
kadar sizi Marmara’da bir adada tutacağım. Koçlar’ın küçük bir adası.. Oraya
polis baskın yapamaz. Bir süre orada kalacaksınız. Sonra sizi alırım.
İsmail söze
girdi:
-Ne yaptı bu
adam? Suçu ne?
Koca Amir çocuğa
gülümsedi.
-Bir çok kişiyi
kızdırdılar. Birincisi güneydoğu ve kürt sorunu hakkında açıklama yapıyorlar, düşman
kazandılar.. İkincisi silah sektörüne dahil olmak istiyorlar, düşman
kazandılar.. Üçüncüsü kendisine getirilen ortaklık tekliflerini geri
çeviriyorlar, düşman kazandılar.. Daha ne olsun?
-Mafya mısın sen?
Tetikçi mi? Emniyet mensubu değil misin? Kanun değil misin?
Koca Amir
sinirlendi:
-Evet adalet
benim.. kanun benim.. ama ölüm de benim.. kaos da benim.. Bu kişisel birşey
değil oğlum anlasanıza! Devlet büyüklerimiz bunu emrediyorlar! Emre itaat
esastır! Sorgulamadan! Şimdi daha fazla uzatmayın da şu cesaret haplarınızı
alın.. Giriş kapısından sonra Fehriye size silahlarınızı verecek. Onu takip
edin.. Sizi direkt adamlara götürecek.. Hadi..
İki genç
istemeyerek de olsa arabadan inip Sabancı Center’a yöneldi. Giriş kapısında
onları genç bir kız karşıladı. Bir poşetten iki silah çıkarıp ellerine
tutuşturdu. Çok sakin görünüyordu. ‘’Beni takip edin’’ dedi.. İki genç temizlik
görevlisini takip etmeye başladı..
***
Televizyonların
canlı yayın araçları iş merkezinin önünde sıraya dizilmişlerdi. Ülkenin ilk 3
büyük şirketlerinden birisinin yöneticisi ve 2 çalışanı hunharca bir cinayete
kurban gitmişlerdi. Televizyonu kapatan adam telefonu açtı:
-Tamam. Artık
memnunsunuz değil mi?
Telefondaki ses
cevap verdi:
-Çok teşekkür
ederim efendim. Bundan sonra otomotivde söz sahibi olacağız!
Adam telefon
konferansındaki diğer isime seslendi:
-Memnunsunuz
değil mi?
Telefondaki ses
cevap verdi:
-Memnun olduk
elbette.. Ancak çekincelerimiz var. Çocuklar nerede? Ne olacak bu Koca Amir?
Bizi ifşa edebilirler mi?
Adam sakindi:
-Hafazanallah öyle
birşey olmaz. Çocuklar acemi ama bizim elemanlarımız profesyoneldir. Bakın
mesela şu psikopat olan ikisini öldürdükten sonra dönüp alevi çocuğa sen de vur
demiş. Bu vurmayınca Koca Amir giriyo İsmailin silahıyla sonuncusunu
bitiriyor..
Telefondaki ses
sordu:
-Koca Amir ‘in
böyle acemilerle işi ne? Şimdi ne olacak?
Adam cevap verdi:
-Koca Amir İsmail’i
adada yok etmiş.
Telefondaki ses:
-Benim adamda
böyle şeyler....
Adam devam etti:
-İsmail
konuşabilirmiş. O yüzden yok edildi. Mustafa’yı temelli suriyeye gönderdik. O
genç kız var hani.. temizlikçi.. hah.. Fahriye.. Onu da avrupaya çıkardık.
Arkada kimse sizi ifşa edemez.
Telefondaki ses ikna olmamıştı:
-Peki ama ya Koca
Amir? Bi gün canına eser de itirafçı olursa?
Adam
muhattaplarının sakin olmamasını anlıyordu ama bu konuşma gittikçe canını
sıkmaya başlamıştı.
-Yakında
Amerikaya gideceğim. Ben yokken arkadaşlar Koca Amir’i de temizleyecekler.
Ülkede her gün trafik kazalarından binlerce insan ölüyor.. Olayı bizim savcılarımıza vereceğiz..
Telefondaki
sesler tatmin olmuştu:
-Peki.. sessiz
sedasız bir trafik kazası olsun..
Telefonu kapatan
adam televizyonu tekrar açtı. Gazetecilerin cinayeti aydınlatma çabalarını
izledi ve içinden düşündü:
''Belki de Cumhuriyet
tarihin en çok konuşulan kazası olur..''