RESIM PAYLASIMI
Mini blog hikaye ''Dörtlü Kaos Mimarları''nı okudunuz mu? Yakın tarihin esrarengiz cinayetlerinin ardındakiler ve inanılmaz zihin kontrol teknikleri.. Hepsi ve daha fazlası gerilim ve gizem dolu mini blog hikaye ''Dörtlü Kaos Mimarları''nda..

21 Nisan 2014 Pazartesi

Diplomasi: Silahsız Savaş


Bir gün küçük bir köpeğin yolu, afrikanın balta girmemiş ormanına düşer. Minik köpek ormanda dolaşıp, kelebekleri kovalar, çiçekleri koklarken kaybolduğunu fark eder. Ne yapacağını düşünürken bir de bakar ki; karşıdan bir leopar gelmektedir ve belli ki günlük yiyeceğini aramaktadır. ‘’şimdi başım dertte’’ diye düşünür minik köpek. Hızlıca etrafına bakar ve yerde kemik parçalar görür. Hemen arkasını leoparın geldiği yöne çevirerek kemikleri kemirmeye başlar. Bu arada da arkadaki hareketi kestirmeye çalışır. Leopar daha önce hiç görmediği bu yaratığa saldırı hazırlığında yaklaşmaktadır. Tam saldıracakken minik köpek kendi kendine konuşur: ‘’hımmm ne kadar lezzetli bir leoparmış. acaba etrafta bundan bir tane daha var mı?’’ Bunu duyan leopar bir anda donar kalır. ‘’riske girmemek gerek’’ diye düşünür ve en yakındaki ağaca tırmanarak dalların arasına saklanır. ‘’Tam zamanında kurtardım postu yoksa bu yaratığa yem olacaktım’’ diye düşünür leopar. Bütün bunlar olup biterken, bir başka ağacın üstündeki bir maymun olanları izlemektedir. Köpeğin yaptığı oyunu bildiği için, bunu eğer leopara anlatırsa bundan sonra ondan kurtulabileceğini düşünür. Leoparın yanına giderek neler olduğunu anlatır. Leopar köpeğin yaptıklarına çok sinirlenir ve maymuna: ‘‘atla sırtıma, gidip şunu yakalayalım’’ der. Ancak minik köpeğin kulakları iyi duymaktadır. Neler olduğunu duymuştur ve leoparın sırtında maymunla birlikte süratle kendisine yaklaştığını bilmektedir. ‘‘şimdi ne yapacağım?’’ diye düşünürken, kaçmaya teşebbüs etmez.  Bunun yerine yeniden arkasını leoparın geldiği yöne dönerek, kemikleri kemirmeye devam eder. Tam leopar saldıracakken yine kendi kendine konuşmaya başlar:
-bu aptal maymun da nerede kaldı? yarım saat önce bir leopar daha getirsin diye gönderdim, hala haber yok!
Bunun üzerine leopar sırtındaki maymunu parçalayıp hızlıca uzaklaşır.

Diploması böyle birşey işte değerli okurlar. Hızlı düşün, sakin kal, güçlü görün..

Resmi kayıtlara göre 15 Ağustos 1984 yılından bu yana, yani tam 30 yıldır, PKK örgütü bu ülkenin insanlarına silahlı saldırılarda bulundu. Sebep hep aynı sözcüklerle ifade ediliyordu: kürtçe, insan hakları, özgürlük.. 

30 yıllık savaşın, T.B.M.M. kayıtlarına göre bilançosu: 35.576 insan hayatı, 386.000 göç vakası ve terörle mücadele için harcanan yaklaşık 400 milyar dolar.. 

Bizler şehit haberlerine televizyon başından üzülüp arkasından çarkıfelek seyrederken, 35 bin evlat, yahut koca, yahut kardeş veyahut baba bu dünyadan göçüp gidiyordu. Kalanların yürek yangınları da enkazdan öte bir şey değildi.

Hükümetimiz döneminde ‘’kürt meselesi’’ üzerine doğru veya yanlış bir çok çalışma yapıldı. Bunlardan birkaçı şöyledir:

24 saat kürtçe yayın yapan bir devlet televizyonu
Üniversitede kürtçe bölümler
Siyasi örgütlere etnik dillerde propaganda dili serbestisi
Anadilde savunma hakkı
Bazı heykel, park gibi yerlerde isim değişiklikleri

Yukarıdaki verildiği söylenen ‘’taviz’’leri ingiliz ve ingilizce için verildiğini düşünün! Fark ettiniz mi? Bu haklara zaten sahipler.. Üstelik bu coğrafyadan, bizden bile değiller. Tarihi, milli, dini, sosyal birliğimiz bile yok! Neden bu hakları elin anglosaksonuna güle oynaya verirken, kendi komşumuza, akrabamıza verirken paranoya yaşıyoruz?

En son Nevruz kutlamalarında Diyarbakır’da onbinler toplanıp PKK ve Öcalan lehine sloganlar attı. Meydanda tek bir Türk bayrağı olmadığı gibi, konuşmalarda devleti küçümser bir tavır izlendi. Konuşmacılar bile peşmerge kıyafetinde, sarı-yeşil-kırmızı süslerle sahnedeydi.

Elbette bu görüntüyü seyreden ekranları başındaki ‘’milliyetçi’’ kardeşlerimin tepesi attı ve hükümeti bombalamaya başladı. ‘’Türkiye bölücülere teslim oldu’’, “Apo posterleri vaar!’’ vs.. Hatta eskinin emekli askeri, yeninin siyasetçisi bir şahıs ‘’Diyarbakır’ı bombalamak’’tan filan bahsetme gafletine düştü..

Sonra ne mi oldu? Sloganlar ve halaylardan sonra gruplar olaysız dağıldı. Gaz alındı, herkes işine gücüne döndü. Alışverişine devam etti, vergisini ödedi, Türkiye Cumhuriyeti nüfus cüzdanıyla belediyeye gidip işlem yaptırdı. Diyarbakır ‘a özerklik gelmedi.. İmralı’daki hapisten çıkmadı.. Devlet alaşağı edilmedi.. Mayınlar patlamadı.. Mehmetçikler şehit olmadı.. Hayat normale döndü.

Her zamana uydurulan yalanlara inanıyor insan.. ‘’Ülkeye şeriat geliyor!’’ iddiası Ak Parti döneminden çook önceleri söylenmişti. ‘’ülke bölünecek’’ iddiası halen söyleniyor. Burada şu soru akla geliyor: acaba hükümet gerçekten bölünme zemini hazırlayacak tavizler mi veriyor? Yoksa kürt meselesinde rasyonel çözümler mi üretiyor?

Bunun cevabını demokrasilerde halk verir. Hükümet partisi Türkiye’nin her bucağından oy almasını bildi. En kürdü de oy verdi, en milliyetçi görüneni de.. Millet bu taviz paranoyasının, aslında birer normalleşme çabası olduğunu gördü. Beğenseniz de beğenmeseniz de yapılanlar, ‘’şehitler olmasın, analar ağlamasın’’ sloganlarının hayata geçiriliş sistematiği idi. PKK ‘ya ‘’silahı bırak, siyaset yap’’ daveti; yani diplomasiydi.

Temsilde hata olmasın; en başta anlattığım hikayedeki küçük yavru, milletimizin şehit verme korkusudur, masum ve korunmasız. Savaşırsa, ölecektir. Pusu kuran Leopar; terördür. Terör olduğu müddetçe, şehit olacaktır. Savaşların galibi olmaz ve diplomasi en akılcı çözümdür. Elbette şehit verilmesine sevdalı maymunlar da daima olacaktır. Ancak diplomasi ile bu maymunların oyunu da ters tepecektir. 

Terörle mücadele bitmedi, sadece zemin değiştirdi. Bir fransız yazarın dediği gibi: ‘’savaş silahlı bir diplomasi ise, diplomasi silahsız bir savaştır’’
koddostu facebook koddostu google+ koddostu twitter
Paylaş
Uyarı
Blogda yazılan herşey gerçeklere dayalı kurgu teorilerdir. Telif hakkı içermez. Dilediğiniz gibi kopyalayabilir, kaynak göstermeden kullanabilirsiniz.

@nushirevan