RESIM PAYLASIMI
Mini blog hikaye ''Dörtlü Kaos Mimarları''nı okudunuz mu? Yakın tarihin esrarengiz cinayetlerinin ardındakiler ve inanılmaz zihin kontrol teknikleri.. Hepsi ve daha fazlası gerilim ve gizem dolu mini blog hikaye ''Dörtlü Kaos Mimarları''nda..

13 Mayıs 2022 Cuma

40 DERVİŞE 2 ŞEYTAN

Hollanda uzun süredir ideolojik çatışma yaşamaktadır. Sağ parti kazanır, iktidara gelir, eleştirilir hükümet düşer. Sol parti kazanır, eleştirilir, hükümet düşer. Bu defa sağdan ve soldan ikili koalisyonlar denenir, yine hükümet düşer.

İstikrar Hollanda'da sadece bir alanda geçerli kalır: Faşist raşizm! Yani baskıcı ırkçılık!

Geert Wilders adındaki sahte sarışın bir siyasetçi, ilk zamanlar çoğu kimseye akıl dışı gelen bir siyasi anlayışa sahiptir. İstikrarsızlığın getirdiği kaos ve öfkeden beslenen Wilders, aşırı uç teklifleriyle şaşırtan bir siyasete başlar.

- Benim kavgam İslam'la!

Toplumda çarşaf ve türban takanlara karşı, içten içe bir öfke duyar hollandalılar. Ancak ortalama medeniyet seviyesi, açıktan faşist düşüncelerine engel olur. İşte Wilders işte bu güdüyü kaşır, "türban takanlara ambalaj vergisi koyalım" der. Öfkeli halk, ilk başta bu akıl dışı teklife şaşırsa da, içten içe sempati beslemeye başlar bu faşistliğe. Toplumsal "biz"  yapısı, "ben" güdüsüne dönüşmeye başlar. Wilders'tan önce, giyimini beğenmese de karşılıklı selamlaşan, birbirlerine kahve ikram eden komşular, zamanla düşman olur ve aralarına görünmez duvarlar örerler. İşte o duvarın adıdır Wilders ve onun gayri insani düşünceleri.

Wilders sadece bununla da kalmaz. Hollanda’daki müslüman toplum, hasbelkader çalışıp iş yeri, mal ve mülk sahibi olmuşlardır. Babalarının tahta bavullarla işçi olarak geldikleri ülkede, oğulların iş yerleri açıp para kazanmaları, Hollanda’lının içten içe sinir uçlarına dokunan bir konudur. Parasını koruyan, zekat verip daha fazla kazanan Müslümanlar, yarını düşünmeyen ve günü yaşayan Avrupalının karşısında sosyal ve ekonomik konumunu arttırır. Bu da Wilders’ın eline yeni bir savaş baltası verir. Wilders bu defa ‘’Kuran’ı yasaklayalım!’’ demeye başlar. Her yasak kendi isyancısını doğuracaktır. Kendilerini aşırı dinci olarak tanımlayanlar tarafından tehdit edildiğinde, bir hapishanede yaşamayı tercih eder Wilders. Avrupa’nın göbeğinde bir siyasetçi, milletvekili ve bir parti başkanıdır fakat hapishane hayatıyla röportajlara, belgesellere konu olur. Peygamber efendimizin veda hutbesinde bahsettiği ırkçılık illetine çoktan yakalanmış Hollandalılar, Wilders’ı televizyondan izleyerek, onun hapishanede geçirdiği süreyi siyasi bir kefaret olarak görür ve ona teveccüh etmeye başlarlar.

- Kıranı yısıklıyılım bıncı..

Siyaset arenasına ilk çıktığında üzerine espri yapılan, ciddiye alınmayan bu genç, Hollanda kraliyet topraklarına adını duyurmaya başlar. Lorenz adlı bir meteorologun, bilgisayara girdiği hatalı verilerin neden olduğu kaos teorisindeki gibi, öngörülemez sonuçların siyasette de yaşanabileceğini ispat eder Wilders’ın düşünceleri. Düşüncelerin gerçekçi olup olmaması bile önemli değildir zira Wilders için gerekli tek şey ‘’konuşulmak’’tır. Twitter’da adına açılan hashtag’ler, alacağı oy miktarından daha önemlidir kendisi için. Wilders’ın yıllar önce attığı ırkçı tohumlar, toprağın çoraklaşması ile sığınılan bir liman haline dönüşüverir. Ekonomik yapısı şu veya bu sebeple bozulan Avrupalı, gözünü ülkesine gelmiş yabancılara diker. Bunun sebebi; doğal bile olabilecekken, Wilders adlı bir kaos yiyicisinin tuttuğu devasa bir yön tabelasıdır.

Avrupa’da ırkçılık artar. Irkçılık islamofobiyi, islamofobi anarşizmi tetikler. Artık Avrupa kıtasında yaşayan iki ayrı insan türü vardır: Onlar ve bizler.. Camii’ler yakılır, insanlar sokakta dövülür, polis sorgusunda öldürülür. Akif’in tek dişi kaldığını iddia ettiği medeniyet; 32’si de sivri, dişli bir canavar ağzına dönüşür.

Wilders; eğer sadece partisinin adında olduğu gibi özgürlükçü düşüncelerle siyaset arenasına girseydi, kimse onu dinlemez, ciddiye dahi almazdı. Çünkü karşısında yılların eskitemediği, yıllanmış siyasetçiler ve kemikleşmiş oy potansiyelleri vardı. Bu döngüyü kırmanın yolunu böyle buldu Wilders. Irkçılığı kaşıdı, aşırı söylemler geliştirdi ve hep öfkeliydi. Onun öfkeli beyanları, öfke duyup dışa vuramayanların sesi ve mimiklerine dönüşüyordu. Bir bakıma, kendi dönüştürdüğü kan kırmızısı faşizmin, portakal renkli tek sesi oluverdi.

Benzer bir senaryo ülkemde can buldu. İsmi Ümit Özdağ

- Kimliğini göster bakiyim?!

İçişleri bakanı Süleyman Soylu’ya göre Özdağ, emperyal odakların bir maşası. Ben olayın o kadar basit olduğunu düşünmüyorum. Soylu’nun elbette kendisine göre dayanakları vardır ancak Özdağ tarafında, bir Wilders stratejisi geliştir(il)diği de aşikâr. Özdağ, tıpkı Wilders’ın Hollanda’daki multikültürel yapıyı baltalayan, sinir uçlarını kaşıyan siyaseti gibi söylemler geliştirmeye başladı Zafer Partisi adıyla. Ülkedeki Suriye karşıtlığını, aykırı söylemleriyle harlayan ve bunu yaparken de tıpkı Wilders gibi öfkeli konuşan bir siyasetçiyle karşılaştık. Yetmedi, ülkenin iç işleri bakanını kavgaya çağırdı devlet binasının önüne. Ondan sonrasını hepimiz biliyoruz zaten.

- Erkeksen çık karşıma!
+ Arkadaşlar hayvan izleme ekibini yönlendirelim lütfen..

Özdağ mülteci sorununu gündeme getirirken, ‘’Suriyelileri göndereceğiz’’den öte bir çözüm getirmiyor aslında. Es kaza iktidar olsa, ülkeye resmi olarak gelmiş mültecilerin gayri insani bir şekilde göçe zorlandığını tecrübe edeceğiz demek ki.. Ama merak etmeyin, Wilders iktidara hiç gelemedi. Çünkü Wilders’ın marjinal düşünceleri, onu benzerler arasından yukarı taşıdı sadece. Rakiplerin arasına geçip fotoğraf verdiğinde, ona destek verenler bile ‘’bu kadarı yeterli’’ deyip, onun iktidar olmasına fırsat vermediler. Özdağ’ın da stratejisi bu aslında bunu anlamak gerek. Özdağ iktidar olamayacağını biliyor elbette. Ama 6’lı masaya ‘’sarı muhalefet’’ diyerek kendini başka bir yerde konumlandırmasının sebebi de, Suriyeli politikasıyla aynı sebepten: Siyaset arenasında, benzerler arasından sıyrılıp kendine bir yer edinmek. Bugün siyasetin tartışıldığı programlara, haber sitelerine ve ekşisözlüğe bakarsanız, Özdağ’ın bu çabasının ne kadar başarılı olduğunu da görürsünüz. Wilders, kadim bir siyaset çalışmasını 21.yüzyılda, avrupada denerken, bir ulus ülkesi gibiyken göç alarak git gide bir multikültürel sosyal yapıya geçen Türkiye’de de sönük bir siyasetçiyi parlatacağını hesap etmemiştir. 

Gelelim bu yazının asıl iç yüzüne..

Memleketimin bir mülteci sorunu olduğu aşikâr fakat bunun çözümü "gitsinler!" mi, orası tartışılır. Ben en yakınımdan başlayarak, kimseyi ikna edemediğim bir stratejiye inanıyorum. Muhtemelen siz de bunu okurken, günlük dertlerinizden sıyrılıp ülkeye şöyle yukarıdan, daha geniş kader perspektifinden bakmayı tercih etmeyecek ve beni yadırgayacak, yargılayacaksınız.

Türkiye'nin, değil suriyelileri afganları ülkelerine göndermek, aksine sınırları kontrollü bir biçimde açarak, liyakat merkezli göç alan ülke statüsünü koruması gerektiğini savunuyorum. Siz buna marjinallik deyin, ben konformizm, ötekisi romantizm.. Çözüm hastalıklı kolu kesmek değil, tedavi etmektir. Yoksa dertlerden kurtulur ancak kolsuz, bacaksız kalmışsınızdır. 

Bizler kadim bir medeniyetin torunlarıyız ve bu insanlarla kadim bir tarihi paylaşıyoruz. Yani dünyanın öte ucundan gelmiş, yabancı bir medeniyet değiller. Sınırın bu tarafında ne yeniyorsa, öte tarafında da onu yiyorlar. Çoğumuzun ortak isimleri de var: Abdullah, Muhammed, Ahmed, Hasan.. 

Suriye’de bir iç savaş yaşandı ve insanlar canlarını kurtarmak için Türkiye’nin emin kollarına sığındılar. O hengamede ‘’doktor değilsen girme kardeşim’’ veya ‘’vasfın ne? Vasıfsızları almıyoruz bilader’’ deme şansımız olmadı ne yazık ki. İnsanı insan olarak görüp, insani vazifemizi yerine getirdik hep. Her toplumda olabileceği gibi, onların arasında da kötüler çıktı, çıkıyor ve çıkmaya da devam edecek. Biz de ülkemizdeki her vatandaşa nasıl muamele ediyorsak, onlara da ayniyle muamele etmeye devam edeceğiz. Bir Türk bir kız çocuğuna tecavüz ettiğinde ömür boyu hapis yatarken, bir Suriyeli selfie çekerken bilerek/bilmeyerek arkasındaki Türk kızını kaydettiğinde vahşice linç ediliyor. Üstelik atılan yumrukların ötesinde, vuranların ağızlarındaki sözlere dikkat edin! Faşist düşünüyor, ırkçı konuşuyor ve düşmanmış gibi vuruyorlar. Yani Wilders gibi düşünüyor, Özdağ gibi konuşuyorlar. 

Kırk derviş bir kilime sığarmış, iki şeytan yedi iklime sığmazmış vesselam..

koddostu facebook koddostu google+ koddostu twitter
Paylaş
Uyarı
Blogda yazılan herşey gerçeklere dayalı kurgu teorilerdir. Telif hakkı içermez. Dilediğiniz gibi kopyalayabilir, kaynak göstermeden kullanabilirsiniz.

@nushirevan